Thursday, July 26, 2007

Demokrasinin Zaferi !

Bugun Ekonomix'in ilginc bir yazisi oldu (Politically Incorrect Yazi). Ben de onun kaldigi yerden kalemi elime alip bir iki laf soylemek istiyorum.

Son gunlerde bu blogda, bir kisim medyanin secim tahminlerinde ne kadar beceriksiz, kustah ve tarafli davrandiklarini elestirdik. Insanoglu fikir uretme isini beyni ile degil de kalbi ile yapinca boyle kazalar oluyor. Nitekim elestirdigimiz kose yazarlarinin bir kismi da oz elestiri yapip, "Biz meger halktan ne kadar kopukmusuz" anlamina gelecek laflar ettiler. Insallah bir dahaki sefer "2000 kisiyle gorup 40 milyon secmenin egilimi tahmin edilemez", "ben cevremdeki arkadaslarima sordum, CHP'ye %70 oy cikti" gibi bilimsel yorumlarda bulunmazlar.

Maalesef kalbi ile dusunen sadece memur kafali kose yazarlarimiz degil. Secim sonuclarini demokrasinin zaferi olarak gorup, 22 Temmuz'u ikinci bir 14 Mayis gibi kutlayan "liberal" yazarlarimiz da ayni hataya dusuyorlar.

Birinci grup halktan ne kadar kopuk ise, ikinci grup da asker-yargi-universite uclusunun temsil ettigi "devlet iktidarini" idrak etmekten o kadar uzak.

Beyler kendinize gelin. Burasi Isvicre degil. Burada maci kimin kazandigi sahada belli olmaz. Atilan gollerin bir hafta sonra iptal edilmesi, kornerlerin gol sayilmasi olagan seylerdir. Bu ulkede evladini basbakanin onune yatirip kurban etmeye hazir halkin, bir sene sonra ayni basbakanin idamini radyosunun basinda dinlemesi adettendir. Son 50 senedeki degisen tek sey, radyonun yerini televizyonun almis olmasidir.

Demek ki herkesin birbirinden ogrenecegi bir seyler var. Benim naciz tavsiyem taraflarin, karsi taraf hakkinda yaptiklari yorumlara fazla guvenmeyin.

Secimlerde AKP'nin aldigi oyun, CHP'nin ne halt ettiginin "devlet iktidari" nezdinde fazla bir anlami yoktur. Secimler, politikacilar ve hatta oy kullanan vatandaslar gelip gecici, devlet ve burokrasi bakidir. Secim dedigimiz sey, Ekonomix'in deyimi ile ekonomiyi kimin yonetecegini, YOK baskani Tezic'in deyimi ile "siyasi iktidarin" basina kimin gelecegini belirler. Iktidarin, %34 degil de %46 almasi basbakani mutlu eder, partilileri gururlandirir, bir kac tane fazla gazetenin satilmasina, Deniz Baykal istifa seslerinin tekrar yankilanmasina vesile olur.

Fakat mesele iktidarin ne kadar oy aldigi degildi ki oy artti diye iktidarin gucu artsin. Diger bir degisle, siyasi iktidari, devlet iktidarindan ayiran birincisin yeterince oy alamamis olmasi midir?

Siyasi iktidar hangi oy ile basa gecerse gecsin, devlet iktidarini uzanan ellere igne batirilir. O igne bazen kendisine cunhuriyet ismi veren, aslinda devletin resmi yayin organi huviyetindeki gazetenin gozdagi veren yazilari ile olur, bazen Anayasa Mahkemesi'nin yasalari iptal eden kararlari ile olur, bazen emekli generallerin verdigi demecler veya Genelkurmay'in internet sitesinde yayinlanan bildirilerle olur, hic biri yetmiyorsa bir sabah bakarsiniz Anayasa Mahkemesi kara kapli kitabi acmis, sesini cok cikaran partiyi kapativermis, karsi tarafin sah'i satranc tahtasindan yasaklanmis. Istedikten sonra her bir sey kitabina uydurulur.

Benim diyecegim o ki, bu ulkede devletin gozu karadir. Borsa duser, ekonomi coker, Avrupa bizi dislar diye korkup hareket etmekten kacinacagini dusunuyorsaniz yanilirsiniz. Ekonomi, kalkinma gibi seyler gecici, dunyevi islerdir.

O yuzden gecen gun bir emekli generalin gazetede cikan demecini hafife almayin. Askerin muhtirasi yerinde duruyor, degisen bir sey yok. AKP %70 oy alsa da o muhtira yerinden oynamaz. Buyuk sermayenin (TUSIAD) demeclerinde satir altlarini okuyun. CHP'nin davranisini, emekli hakimlerin, savcilarin konusmalarini takip edin.

Unutmayin, asker vesayetindeki "demokrasilerde" careler tukenmez.

Monday, July 23, 2007

Ali Sen Baskan, Fenerbahce Sampiyon

Ali Şen’i hepiniz tanırsınız. Fenerbahçe’nin efsanevi başkanı da MHP’nin oylarını büyük oranda artıracağını düşünüyor, CHP’nin ise oy patlaması yaşacağını iddia ediyor.

Ali Şen’in, çok eski arkadaşım olduğu için tahminlerinde büyük isabet olduğunu iyi bilenlerdenim. Bakınız 22 Temmuz seçimleri için ne diyor?

"İşim gereği Türkiye’nin her yerini dolaşıyorum. Aldığım izlenimler sonucu diyebilirim ki, AKP bu seçimde beklemediği bir hezimete uğrayıp büyük bir oy kaybı yaşayacak. AKP, korku ve sindirme politikasıyla çeşitli kesimlerin üzerinde baskı yarattı. 4.5 yıllık iktidarında, bin yıllık ordu ile sürtüşmeye girip, cumhurbaşkanlığı dahil, devletin bütün kurumlarıyla gerginliklere ve kutuplaşmalara yol açtı.AKP’nin okuyamadığı Cumhuriyet mitinglerini en iyi CHP okudu ve ’Birleşin’ çağrılarına yerinde müdahaleyle cevap vererek pastadan büyük pay aldı.Kararsız gibi görünen kitle sandık başında CHP’ye yönelecek, bu arada MHP de önemli oranda oy toplayacak. AKP’nin baskı, tehdit ve yıldırma politikasının ters tepeceğini hep beraber göreceğiz."

Böyle diyor Fenerbahçe’nin efsanevi başkanı...

Hayatta En Hakiki Mursit Ilimdir!

Ne mutlu bize ki ulkemizde ilim yuvalari gelecegimize isik tutuyor:

Sandıkta sürpriz pişiyor.

Pişmekte olan sürprizi yakalayan anketler de var. Mülkiyeliler Birliği Vakfı’nın Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Doçent Doktor Metin Özuğurlu’nun yönetiminde ve 16 devlet üniversitesinden 17 öğretim üyesinin bilgi desteği vermesiyle 1.626 katılımcı arasında bir anket düzenledi.

15-30 Mayıs’ı kapsıyor.

AKP yüzde 27.

CHP yüzde 26.8

MHP ise yükselişte.

AKP ile CHP arasındaki puan farkı kapanacak gibi görünüyor.

Sandıkta sürpriz pişiyor!

Bir ay kaldı.

Moraran.

Sararan.

Sarsılan olabilir.

Secimler uzerine ilk yazi

Secimler yapildi. Halk tercihini AKP'nin 5 sene daha iktidarda kalmasi yonunde kullandi. Cikan sonuca razi olmak demokrasinin geregidir.

Dikkat ceken bir takim sayilar:

1. 81 ilin 38'inde AKP %50'nin uzerinde oy aldi (2002'de 7 ilde almisti).

2. 81 ilin 72'sinde AKP %30'un uzerinde oy aldi. CHP ve MHP icin bu rakam, sirasiyla, 7 ve 2.

3. 81 ilin 80'ninde (Tunceli haric) AKP %20'in uzerinde oy aldi. CHP ve MHP icin bu rakam, sirasiyla, 28 ve 14.

AKP, Turkiye'nin her yerinden destek alarak, kitle partisi oldugunu gosterdi.

4. Gecen secimlere gore, 81 ilin 81'inde AKP oy oranini arttirdi. MHP'nin oylari 67 ilde artti, 14 ilde azaldi. CHP'nin oylari 44 ilde artti, 37 ilde azaldi.

5. AKP'nin oylari 55 ilde %10 ve uzeri artti. MHP icin bu rakam 6, CHP icin ise 1.

6. AKP'nin oylari 78 ilde %5 ve uzeri artti. MHP 41, CHP 11 ilde %5 ve uzeri artis gosterdi.

CHP'nin hic bir secim bolgesinde oy oranini kuvvetli bir sekilde arttirmayi basaramamasi ilginctir.

Son olarak AKP'nin oy oranini 20 puan ve uzeri arttirdigi illere bakarsak, bu illerin hemen hepsinin Guneydogu Bolgesinde oldugunu goruyoruz. Yore halkinin, DTP yerine AKP'yi tercih etmelerini etnik siyasetin yenilgisi olarak degerlendiriyorum.

Artis oranlari:

Siirt 48.5
Ağrı 45.9
Bitlis 40.3
Bingöl 39.8
Şanlıurfa 37.5
Bayburt 35.1
Ardahan 28.8
Mardin 28.1
Van 27.6
Hakkari 25.8
Batman 25.6
Diyarbakır 25.2
Kars 24.5
Adıyaman 23.8
Iğdır 22.4
Muş 21.6

Wednesday, July 18, 2007

Turkiye'de Hakimler Var

Eşini kezzapla yakan polise dokuz yıl hapis

Polis memuru Bülent Cengiz, 12 Ekim 2004'te baba evine sığınan ve barışmaya ikna edemediği eşi Zeynep Cengiz'in yüzüne ve vücuduna kezzap atarak yaktığı gerekçesiyle tutuklandı. Hakkında 11 yıla kadar hapis istemiyle dava açılan Cengiz, 9 yıl hapis cezasına çarptırıldı ....

HÂKİM KARARA ŞERH KOYDU Mahkeme Başkanı Ahmet Ateş'in itiraz şerhinde ise şöyle denildi: "Zeynep Cengiz'in eşinin görev yerine gitmemesi, eşlerin birbirine karşı göstermeleri gereken dayanışma, yardım ve özveride bulunmamasının sanıkta kızgınlık ve öfke yaratması toplumumuzda bilinen düşünce ve yaşayış tarzına göre beklenen bir durumdur. Bu nedenle de cezasından indirim yapılması gerekir. Bu durum göz önünde bulundurulmasa bile hükmolunan ceza ve tutuklukta geçen süresine göre salıverilmesi gerekir."

Biraz da Dis Borc

Bir onceki yazimizda kamunun borclanmasinin 2002-2006 arasinda nasil degistigine bakmis ve dolar kurunun 2002 seviyesinde kalmasi halinde kamun borcunun dolar cinsinden gelisimini incelemistik.

Simdi ayni seyi dis borclar icin yapacagiz. Tabii dis borclar zaten dolar cinsinden verildigi icin, dolar kuru dis borc miktarini degistirmeyecek. Ancak sabit kurlar altinda milli gelire oranininda farkliliklar olacak. Ikinci husus, dis borcun buyuklugu hesaplarinda milli gelire oraninin yani sira ihracat ve Merkez Bankasi doviz rezervleri de kulanildigi icin biz de bu oranlari sunacagiz.

Asagidaki tablodan da anlasilacagi uzere 2002-2006 arasi dis borclar 78 milyar dolar artmis, bu artisin 38 milyari bankalardan, 40 milyari sirketlerden kaynaklanmis. Toplam dis borcun milli gelire orani ayni donemde %71'den %52'ye, ihracata orani %360'dan %243'e, MB rezervlerine orani %462'den %328'e inmis.



Doviz kurunun 2002 seviyesinde kaldigini dusunerek milli geliri tekrar hesaplarsak, dis borcun milli gelire oraninin 2002-2006 arasi 4 puan artarak %75 olacagini goruyoruz.



Izlenimler sitesinde bu konuyu da kapsayan bir gorus alisverisi olmustu. Orada yazdigim bir yorumu da faydasi olabilir diye asagida post ediyoruz.

___________

Merhaba,

Bahsettiginiz yaziyi Ekonomiturk'de yazan benim.

"Ben ekonomist degilim ama verdiginiz linkteki ‘gelin simdi kurla oynayalim’ isinin yapilma sekli pek olacak gibi birsey gelmedi bana" diyorsunuz.

Soylediklerinizde haklisiniz. Benim amacim, dolar kuru su olursa milli gelir bu olur seklinde bir hesap yapmak degildi esasinda. Zaten yapmak da mumkun degildir, zira kur degistiginde milli gelirin kendisi (toplam uretim olarak lira cinsiden) ayni kalmaz. O yuzden tum bu hesaplar bir beyin cimnastiginden ibaret.

Benim esas vurgulamak istedigim husus suydu. Hem milli gelir hem de borc dedigimiz seyin buyuk bolumu Turk lirasi cinsinden. Eger kur dusuk, o yuzden milli gelir dolar cinsindn yuksek gozukuyor, aslinda o kadar da artmadi diyorsaniz (ki dediginiz dogrudur), ayni seyi borclar icin de yapmaniz lazim.

Yoksa mili gelir icin dolari yuksek tutup sonucu kucuk hesaplamak, borc hesabinda ise dusuk kur seviyesini kullanmak samimiyetsizlikdir.

Hesaplarda neden "toplam borc" degil de sadece kamu borcunu kullandim?

Ekonomi literaturunde toplam borc diye bir kavram yoktur. Kamunun toplam borcu olur (benim yazimda baktigim sey), ulkenin toplam borcu olur (buna dis borc denir), ama ikisi toplanip toplam borc diye bir sey hesaplanmaz.

Sebebi su:

Kamu ile ozel sektoru biraraya getirip hesap yaparsaniz, bu ikisinin birbirlerine olan borclarini hesaptan dusmeniz gerekir. Ayni sey kamu sektorunun kendi icinde yapilan hesaplar icin de gecerlidir. Her bir borc senedi, senedi veren icin bir yukumluluk, senedi alan icin ise bir varliktir. Borc alan kurumun bilancosu ile borc veren kurumun bilancosunu biraraya getirip ortak bir bilanco olusturursaniz, borc ve alacak birbirini goturur. Eger bu duzeltmeyi yapmazsaniz, kendi kendiniz ile borc-alacak iliskisine girmis olursunuz (!).

Toplam borc hesabi yapanlar ikinci bir yanlis daha yapiyorlar. Eger hesabiniz soyle ise

Toplam Borc = Kamunun ic borcu + Kamunun dis borcu + Ozel sektorun ic borcu

yukaridaki hesap eksik degil mi? Neden ozel sektorun ic borcunu da katmiyorsunuz hesaba?

Peki ozel sektorun ic borcu nedir?

1. Reel sektorun aldigi krediler
2. Reel sektorun ticari borcu
3. Tuketicilerin aldigi krediler
4. Tuketicilerin ticari borcu
5. Bankalarin mevduatlari (mevduat aslinda hanehalkinin bankalara verdigi borctur)

Borcun buyuklugu degerlendirmesinde, milli gelire oranina bakmak standard bir uygulamadir. Elbette milli gelir ideal bir olcum degildir. Ama ayni mantikla dis borc denen sey de ideal bir olcum degildir. Mesela yurticinde yasayan vatandaslarimizin Merkez Bankasi bunyesinde actiklari Doviz Tevdiat Hesaplari, dis borc olarak gozukur; oysa mevduattir. Yurticindeki bir cok banka, muamele vergisi vermemek ve doviz cinsinden yapilan kredilendirmeye konulan sinirlandirmalardan dolayi, yurticindeki sirketlere yurtdisi subeleri araciligi ile kredi verirler. Bu sekilde verilen kredi dis borc olarak gozukur, aslinda yurtici kredi islemidir. Sirketler yurtdisinda kazandiklari parayi getirmezler, kendi kendilerine kredi acarlar; dis borc gibi gozukur. Vs. Vs.

Sonuc olarak borc yukunu hesaplarken ben milli gelire oranina bakmam diyorsaniz (literaturde milli gelirin yani sira ihracat ve MB rezervleri de bu is icin kullanilir) kendi bileceginiz bir istir. Demokratik bir ulkede yasiyoruz (?).

Monday, July 16, 2007

Bana Biraz Borc Versene

Secime bir hafta kala ekonomi yazmanin sirasi mi diyeceksiniz. Dogru sirasi degil. Ama ne yapalim, seherde densizlik var.

AKP 4 senede, cumhuriyetin 80 senesi kadar borclandi deniyor. Ne kadar dogru diye merak ettim.

Asagida kamunun borclanmasi gosterilmis (tabii ki dolar cinsinden. Cunku biz kucuk Amerika'yiz).

  • 2002-2006 arasi kamunun dis borcu 85 milyar dolar ile sabit kalmis.
  • Ic borc 99 milyardan 175 milyara cikmis.
  • Toplam kamu borcu 76 milyar artmis. Artis orani %41.
  • Ayni donemde milli gelir 217 milyar dolar artmis. Artis orani %119.
Eger algebraya ilginiz varsa altta kamu borclarinin milli gelire orani var. 2002'de %101 iken, 2006'da %65'e dustugunu goreceksiniz.



Ama diyeceksiniz ki buyume rakamlari hormonlu. Niye mi? Cunku dolar kuru olmasi gerekenden dusuk. Malum, yuksek faiz dusuk kur politikasinin sonucu. Dolar kuru "gercek" degerine kavussa, borcumuz artacak.

Acaba oyle mi? 2002'deki ortalama dolar kuru 1.52 idi. Amerika ve Turkiye arasindaki enflasyon farki gozonune alindiginda bugunku deger 2.08'e denk geliyor.

Bu durumda

  • Milli gelirimiz dolar cinsinden 400 degil 277 milyar olurmus.

  • 2002-2006 arasi artis ise 217 milyar degil 94 milyar.

  • Demek ki dolar yukselince, milli gelir (dolar cinsinden) dusermis.
Peki sirf dusen milli gelir mi? Degil. Dolar cinsinden hesapladigimiz ic borc miktari da duser. Ic borcun icindeki, dolar cinsiden veya dolara endeksli kismi cikartirsak (ki toplam ic borcun %12'si boyle), geriye kalan kismi dolar cinsiden hesaplayip dolar cinsi ic borca ekliyoruz.

Ne oldu?

Dolar Kuru 2002'den Bu Yana Sabit Olsaydi...


  • Ic borc 175 milyardan 128 milyara dustu. 2002-2006 arasi artis eskisi gibi 76 milyar degil, 29 milyar oldu.

  • Dis borc zaten dolar cinsinden oldugu icin hesapta bir degisiklik olmadi.

  • Sonucta toplam kamu borcu (dolar yukselince) 260 milyardan , 214 milyara dustu.
Ozet olarak dolar kuru reel olarak 2002 seviyesinde kalsaydi, milli gelir 94 milyar dolar, toplam kamu borcu ise 29 milyar dolar buyuyecekti. Milli gelirdeki artis (%52) kamu borcundaki artistan (%16) fazla olacakti.

Tabii bizim kose yazarlarimiz, dolar cinsinden milli geliri soylemekte israr eden iktidari elestirmesini biliyorlar, "dolar dusuk olmasaydi milli gelir daha az gozukecekti" diyorlar. Haklilar.

Ama kendileri lira cinsi borcu, dusuk kurdan dolara cevirip"4 senede, onceki 80 sene kadar borclandik" demekten cekinmiyor. Neden sira borc hesabina gelince dusuk kur kullaniliyor da, milli gelire gelince kur yukseltiliyor?

Dolar dusmeseydi bile kamu borcunun milli gelire orani dusecekti. Ama daha az dusecekti. %65 degil, %77 olacakti. Demek ki kamu borcundaki dususun 24 puani buyumeden (ve faiz disi fazladan), 12 puani ise kurdan dolayi.

Saturday, July 14, 2007

Yetişmiş personelini devlete kaptıran özel hastaneler alarmda

14.07.2007 / Nazlı Topçuoğlu / Haber

"Kaprisli hastalarla uğraşmaktan bıktım. Her an kalkıp sizi şikayet edebilirler. Sürekli diken üstündeyiz. Devlet kapısı başka. İşini yaptıktan sonra kimse gelip de hesap sormaz."

"Gecemiz gündüzümüz yok. Çoğu zaman haftasonu bile çalışıyoruz. Eşime ve çocuğuma daha çok vakit ayırmak istiyorum."

İşte bu sözleri paylaşan binlerce sağlık çalışanı geçen hafta devlet hastanelerine geçmek üzere özel hastanelerdeki görevlerini bıraktı. Hemşirelerden, tıbbi sekreterler ve radyoloji uzmanlarına kadar benzer sebeplerden dolayı 16 bin sağlık personelinin devleti tercih etmesi özel hastanelerde krize neden oldu.

...

Bakanlığın bu konuya çözüm getirebileceğini düşünmediklerini söyleyen Altuğ, "Çözüm bulabilseydi bizim personellerimizi almaz işsiz durumdaki personelle ilgilenirdi" sözleriyle mevcut kadro açıklarına dikkat çekiyor. Altuğ, şöyle devam ediyor: "Kamunun bu tarz yapmış olduğu alımları doğru bulmuyoruz. Hazıra konmak olarak görüyoruz. Giden personelin de kamuda daha yararlı olmak için değil daha rahat çalışmak ve nasıl çalışırsa çalışsın güvence sorunu yaşamamak amacıyla gittiğini biliyoruz."

...

Daha düne kadar özelde çalışan şimdinin devlet memurları tercihlerini şöyle açıklıyorlar: "Mesleğinizde çok iyi olsanız bile özelde iş garantisi yok. Beni asla 50 yaşımda çalıştırmazlar. Ama şimdi 65 yaşıma kadar işim garanti. Acil servisten alsalar bile masa başına verirler. Özel sektör insanlara bu garantileri vermediği sürece her yıl böyle kan kaybetmeye devam edecek ve bu yaralarını saracak ne hemşire ne de acil servis görevlisi bulamayacaklar". En başından beri sadece işsiz kalmamak için özel sektörü tercih ettiğini söyleyen teknisyenler "Gidecek yerimiz yok diye şartlarımızı zorlaştırdıkça zorlaştırdılar. Ama gün oldu devran değişti. O kadar çok personel kaybettiler ki önümüzdeki 3-5 sene boyunca özeller kimseyi kapıya koyamayacaklar" diyorlar.

Yetişmiş personelini devlete kaptıran özel hastaneler alarmda

14.07.2007 / Nazlı Topçuoğlu / Haber

"Kaprisli hastalarla uğraşmaktan bıktım. Her an kalkıp sizi şikayet edebilirler. Sürekli diken üstündeyiz. Devlet kapısı başka. İşini yaptıktan sonra kimse gelip de hesap sormaz."

"Gecemiz gündüzümüz yok. Çoğu zaman haftasonu bile çalışıyoruz. Eşime ve çocuğuma daha çok vakit ayırmak istiyorum."

İşte bu sözleri paylaşan binlerce sağlık çalışanı geçen hafta devlet hastanelerine geçmek üzere özel hastanelerdeki görevlerini bıraktı. Hemşirelerden, tıbbi sekreterler ve radyoloji uzmanlarına kadar benzer sebeplerden dolayı 16 bin sağlık personelinin devleti tercih etmesi özel hastanelerde krize neden oldu.

...

Bakanlığın bu konuya çözüm getirebileceğini düşünmediklerini söyleyen Altuğ, "Çözüm bulabilseydi bizim personellerimizi almaz işsiz durumdaki personelle ilgilenirdi" sözleriyle mevcut kadro açıklarına dikkat çekiyor. Altuğ, şöyle devam ediyor: "Kamunun bu tarz yapmış olduğu alımları doğru bulmuyoruz. Hazıra konmak olarak görüyoruz. Giden personelin de kamuda daha yararlı olmak için değil daha rahat çalışmak ve nasıl çalışırsa çalışsın güvence sorunu yaşamamak amacıyla gittiğini biliyoruz."

...

Daha düne kadar özelde çalışan şimdinin devlet memurları tercihlerini şöyle açıklıyorlar: "Mesleğinizde çok iyi olsanız bile özelde iş garantisi yok. Beni asla 50 yaşımda çalıştırmazlar. Ama şimdi 65 yaşıma kadar işim garanti. Acil servisten alsalar bile masa başına verirler. Özel sektör insanlara bu garantileri vermediği sürece her yıl böyle kan kaybetmeye devam edecek ve bu yaralarını saracak ne hemşire ne de acil servis görevlisi bulamayacaklar". En başından beri sadece işsiz kalmamak için özel sektörü tercih ettiğini söyleyen teknisyenler "Gidecek yerimiz yok diye şartlarımızı zorlaştırdıkça zorlaştırdılar. Ama gün oldu devran değişti. O kadar çok personel kaybettiler ki önümüzdeki 3-5 sene boyunca özeller kimseyi kapıya koyamayacaklar" diyorlar.

Sunday, July 1, 2007

Benim de!!!

Diger bir ilginc fikrin babasi ise Ege Cansen:

"Keynesyen muhasebeye göre, "Cari İşlem Açığı = Kamunun Borçlanma Gereksinimi+(Yatırım/ Tasarruf)". Aslında bu bir denklem değil, sadece bir özdeşliktir. Başka bir değişle, kamu ve özel sektörün tasarruf açıklarının cebirsel toplamı, cari işlem açığına eşittir demek, milli gelir muhasebesi açısından doğrudur. Ama cari işlem açığının, bütçe açığı ile tasarruf açığının toplamından meydana geldiğini ispatlamaz. Yani bilimin peşinde olduğu "sebep-sonuç" ilişkisini içermez. Eğer bu özdeşlik bir denklem olsaydı, sebep-sonuç ilişkisini ifade etmiş olacaktı. O zaman da bütçe açığı azaldıkça, cari işlem açığının da azalması gerekirdi. Hálbuki mesela Türkiye’de bütçe açıkları azaldıkça, cari işlem açıkları azalmamış, tam aksine artmıştır. "

Ayni mantiga gore, "butce dengesi = faiz disi acik + faiz" sadece bir ozdesliktir. Butce dengesinin faiz disi acik ile faiz harcamalarin toplamindan meydana geldigini ispatlamaz. Eger bu ozdeslik bir denklem olsaydi, faiz disi acik azalinca butce aciginin da azalmasi gerekirdi. Turkiye ise 1995-2000 arasi faiz disi fazla vermemize ragmen butce acigimiz azalmamis, tam aksine artmistir. O yuzden birakin bu ozdeslik ayaklarini, faiz disi acik versek de bir faydasi yok. Zaten bu dunya fani. Tutune bes bin daha ver, emekli yasini 12'ye dusur. Kredi isteyen var mi sifir faizle Ziraat'tan?

"Hemen denecektir ki, evet böyle olmuştur; ama özel sektörün yatımları artmış ve tasarruf açığı büyümüştür. Bu da doğru değildir. Çünkü son iki yıldır yatırım malları ithalatı azalmış buna mukabil cari işlem açığı artmıştır. "

Sen cok yasa Fenerbahce. Yatirim denince akla yatirim mali ithalati gelir degil mi? Kim bakacak bu sicakta milli gelir rakamlarina? Neymis sabit sermaye yatirimlarinin milli gelire orani 2004'de %18 iken, 2005'de %20, 2006'da %21.3 olmus. Yani ARTMIS ! Kimin umurunda? Yatirim mali ithalati 2004'de 17 milyar iken, 2005'de 20 milyar, 2006'da 23 milyar dolar olmus. Yani ARTMIS! 2001-2006 arasi tasarruflar 17.5'den 16.9'a dusmus (0.6 puan). Yatirimlar 15.1'den 24.8'e cikmis (9.7 puan), 2001'de 2.4 olan cari fazla, 2006;da 7.9 puan cari acik haline gelmis (bozulma 10.3 puan). Bozulmayi yaratan kim? 9.7 puan artan yatirimlar mi, yoksa 0.6 puan azalan tasarruf mu? Ne bicim soru boyle, densiz!

"Bu şartlar altında, "cari işlem açığı, tasarruf noksanından değil, tüketim fazlasından doğmuştur" demek daha doğru olmaz mı?"

Valla dogru olurdu ama gel gor ki "Tasarruf = Gelir - Tuketim" bir ozdesliktir maalesef, denklik degil. Kusura bakma. Hikayenin bundan sonrasini biliyorsunuz.

"Bir iktisat sorusu: Niçin, fakir Çin’in tasarruf oranı, zengin Amerika’dan yüksektir? Tasarruf eğilimi, zenginleştikçe azalır mı? Çin ve Japonya’nın "düşük faiz, yüksek döviz" politikasını bu bağlamda değerlendirin"

Cevabi bilebildiniz mi? Elbette dusuk faiz-yuksek kur. Cunku bir ekonomi tanimlayan tek karakteristik ozelligi faiz ve kurdur. Esasinda faiz ve kur ayni olsa hepimiz birbirime benzeyecegiz. Mesela euro kullanan Avrupa ulkelerinin hepsinin tasarruf orani, yatirim orani, enflasyon, buyume hizi aynidir. Bizim Cin ve Japonya ile tek ve tek bir farkimiz var desem, ne oldugunu bilebilir misiniz? Evet, faiz ve onun belirledigi kur. Onun disinda hic bir fark yok. Efendim? Japonya 1973'e kadar parasinin degerini dusuremezdi, cunku sabit kur rejimimi vardi? Sen sus zindik! Cin, parasinin degerini dusurmedi, dolara bagladi. Dolar 1995-2000 arasi deger kazaninca cin parasi da degerlendi. 2000 sonrasi dolar dusunce cin parasi da deger kaybetti mi diyorsun? Densiz iste, ne olacak?

"Türkiye, niçin cari işlem açığı veriyor diye sorulunca, iktisat hocalarımız, "Çünkü Türk halkı, yeteri kadar tasarruf etmiyor" diyorlar. Söze devam edip, bu yüzden tasarruf açığı oluşuyor, bu açığı kapamak için de yurt dışından başka milletlerin tasarrufları ithal ediliyor deyip, eğer ortada bir sakatlık varsa bunun "suçlusu halktır" demeye getiriyorlar. Bu saçmalıklara inananlar da aynı lafları ayet-i kerime gibi orada burada tekrar ediyor. "

Estafullah hocam, kimin haddine halki suclamak. Dediginiz gibi suclu yuksek faiz dusuk kur politikalari. O yuzden faizleri dusurelim. Mesela %5 nasil? Faizler dusunce bazi densizler bankalara kosup kredi almak isteyebilirler. Tuketim artacaktir, ama muhim degil. Cunku Tasarruf=Gelir-Tuketim denen sey bir denklem olmadigi icin tasarruflar yukselmeye devam eder.

Kur da 1$=3YTL olsun. Bu arada eger enflasyon sebebi ile devaluasyon etkisini kaybederse, o zaman kademe kademe 1$=5YTL, 7YTL, 10 YTL, 20 YTL olarak arttiririz. Ayni 90'larda yaptigimiz gibi. Ahh ne guzel gunlerdi onlar? Kim kimi takip ediyor bilmezdik, bir dolari arttirirdik, bir enflasyonu. Iki basamak, uc basamak derken tam dort basamakli enflasyona gidiyorduk, engelledi o "yüksek faiz-düşük kur" politikasının yarattığı rantı yiyerek semiren bankaların ekonomistleri.

Hem zaten faiz oranlari ile kamu aciklari arasinda bir iliski de yoktur. Bizim koyde hepsini koyun muhtari belirler. Bu ayin rakamlarini acikliyorum, not alin:

Enflasyon: sifir
Dolar: 3 ytl
Faiz: sifir
Tasarruf ve ihracat: cok
Tuketim ve ithalat: az
Buyume: cok yuksek

Benim Bir Fikrim Var

Basinda ilginc yazilar cikiyor. Tekrar tekrar okuyorum, ben bu isin icinden cikamiyorum.

Ilk fikir Asaf Savas Akat'a ait (1, 2, 3). Diyor ki:
  1. "Borç oranı 2006’da Maastrich kriterine uyumlu düzeye geriledi."
  2. Yuksek faiz disi fazla elde etmeyi gerekli kılan koşullar ortadan kalkti.
  3. Zaten faiz-dışı fazla fakirden zengine refah transferi demektir.
  4. Gelin faiz disi fazlayi 2-3 puan dusurelim.
  5. Bir sey olmaz korkmayin. Cunku borcu, geçmiş faiz-dışı açıklar değil geçmiş yüksek faizler tırmandırmistir.
  6. Aslinda kamu borcundaki artışın baştan itibaren esas nedeni de yüksek reel faizlerdir.
  7. O yuzden gelin faizleri de dusurelim. Boylece borclanmanin artmasini da engellemis oluruz.
  8. Bakin. Bir tasla kus katliami yaptik.

Benim sorularim soyle:

  1. Turkiye'de kamu borcu zaten 2001'e kadar %60'in altindaydi. Yani o tarihe kadar Turkiye'nin kamu borcunda sorun yok mu demekti?
  2. Borcun ekonomi uzerindeki agirligini gosteren sey borc/milli gelir orani midir yoksa borcun sermaye piyasasi orani mi? Neden acaba Italya'da borcun milli gelire orani %100'un uzerinde olmasi sorun yaratmiyor da biz de yaratiyor? Yoksa bizim finans sektorumuz onlarinki kadar derin degil mi acaba?
  3. "Borcu yaratan yuksek faizdir" demek, "trenlerin son vagonu olmasin" demeye benzemiyor mu? Eger ortada borc olmasa, odenmesi gereken faiz de olmayacak miydi? Bu isin bir baslangici olmasi gerekmez mi?
  4. Madem tunelin sonundaki isigi bulduk, ben faiz disi fazlanin %6.5;dan sifira inmesini, hatta faiz disi acik vermeyi teklif ediyorum. Bir yandan da faizleri negatif yapalim. Mesela eksi %10. Boylece 10 sene icinde belki borclari da sifirlariz.
  5. Sonsoz: Secim vaadlerini finanse etmek icin "faiz disi fazla" isminde bir "kaynak" bulan muhalefet partilerini takdir etmek lazim. Acaba sadece Turkiye'de mi butce acigi verip borclanmak, kaynak bulmak olarak tarif edilir?

Sabanci Universitesinden Van Rijckhem kamu borcunun sebeplerini arastirmis. Raporuna gore (bakiniz TESEV'in sayfasi) 1990-93 arasinda faizdisi butce milli gelirin %19'u acik vermis. FAIZ DISI ACIK !!! Yani bunun bir de uzerine faiz biniyor. Ikisi icin de borclaniyoruz. Bu donemde reel faiz yuku ise (seignorage dahil) milli gelirin % 3'u. Yani yuksek borcun tohumlari burada atiliyor. Sebep yuksek faiz degil, faiz disi harcama.

  • 1994-95 arasi isler biraz duzeliyor. Derken 1996-98 arasi butce toplam %6 faiz disi acik daha veriyor. Faiz yuku ise %8. Faizler yavas yavas basini kaldiriyor. Biz ise normal harcamalar icin bile borclanmaya devam ediyoruz.
  • Netekim efendim 1999-2002 arasi ektigimizi biciyoruz. Faiz disi fazla toplam %3. Batan bankalarin maliyeti %15. Reel faiz (seignorage dahil) % 29.
  • Eger 1990-99 arasi butce FAIZ DISI ACIK vermeseydi, harcamalar kamu bankalarinda gizlenmeseydi, 2001'e girerken net borcumuz %58 degil %33 olacakti. Bunun uzerine bir de kamu bankalarin %8'lik maliyeti binmeyecekti.
  • O yuzden, bizim trenin son vagonu yok diyenlere, "O ne ki, bizim otobusde de arka koltuk yoktur. Hatta motor da yok. Biz iman gucumuzle gidiyoruz" cevabi verin.

Yuksek Faiz Dusuk Kur

Hepinizin bildigi gibi ulkemizde yuksek faiz dusuk kur politikasi uygulanmaktadir. Faizler yukselince kur duser. Kur dusmusse, sebep faizlerin yukseltilmesidir. Yuksek faiz, dusuk kurun ikiz kardesi gibidir. Turkiye'de her zaman kurlar dusuk, faizler yuksek olmustur.

Asagida reel kur, yillik ort. reel faiz grafigini bulacaksiniz.

reel faiz = (1+uc aylik bono faizi)/reel faiz(1+enflasyon)-1

Meraklisi icin soyleyeyim, 1980-2007 arasi ortalama reel kur endeksi 120 imis. Su anki degeri 148 civarinda. En son grafikte ise reel kur ile faiz oranlari arasindaki iliskiyi goruyorsunuz.

  1. 1985'de liranin degeri tepe noktasina ciktiktan sonra, Ozal'in ihracata yonelik ekonomi politikalarinin bir sonucu olarak 1989'a kadar lira surekli deger kaybetmis. Bu doneme "yuksek faiz-yuksek kur" donemi olarak da bakabiliriz. Cunku tasarruflari arttirmak amaciyla reel faizler %10'lar civarinda seyrediyor.

  2. 1989'da sermaye piyasalari serbestlestiriliyor ve lira 1990'in sonuna kadar kazanmaya deger basliyor. Faizler ise bu donemde reel olarak negatif (dusuk faiz-dusuk kur politikasi mi ???).

  3. 1994 krizi sonrasi 1999'a kadar lira tekrar deger kazaniyor. Bu donemde faizler % 20-25'ler civarinda (nihayet yuksek faiz-dusuk kur'a ulastik. Oh be!).

  4. 2000'de lira deger kazaniyor, faizler ise negatif (hoppola, yine mi dusuk faiz-dusuk kur ???).

  5. 2001 krizi ile birlikte faizler yukseliyor lira deger kaybediyor (bu sefer de yuksek kur-yuksek faiz ???)

  6. 2002 sonrasi lira hizla deger kazaniyor, reel faizler %10 civarina iniyor ama halen yuksek (demek ki yuksek faiz-dusuk kur)



Nerede kalmistik. Tamam, hatirladim. Bir kez daha soyluyorum, kulaginizi iyi acin

  1. Turkiye her zaman yuksek faiz-dusuk kur politikasi uygulamistir.

  2. Faizler yukselince kur duser. Faizler dusunce kur yukselir.

  3. Turk lirasini degerlendiren tek sey yuksek faizdir. O yuzden kuru yukseltmek icin faizler de dusurulmelidir.

Cin

Brezilya'dan sonra simdi de Cin hakkinda bir grafik sunalim.

Cin'in parasinin degerini dusuk tuttugunu cok duymussunuzdur. Ama muhtemelen bunun hakkinda hic bir grafik gormemissinizdir. Zarari yok, kose yazarlarimizin da bildigini zannetmiyorum. Laf aramizda, ben de gecen gun tesadufen karsilastim.

Asagida Cin'de reel kur (sari cizgi) ile ihracatin yillik artisi (kirmizi cizgi) arasindaki iliskiyi goreceksiniz.

Reel kur ile kastedilen Cin'in para biriminin reel degeri aslinda. Yani cizginin yukselmesi, yerel paranin deger kazandigini gosteriyor. Cin parasi, Amerikan dolarina endeksli oldugu icin,1994-98 arasinda dolarin deger kazanmasi ile birlikte Cin'in para birimi de degerlendi. 2001 sonrasi dolarin deger kaybetmesi ile birlikte ise deger kaybetti.



Eger Turkiye icin durum ne diye merak ediyorsaniz, iki grafik var asagida. Birincisi reel kur ihracat iliskisi, ikincisi reel kur ithalat iliskisi. Ayni sekilde sari cizginin yukselmesi, liranin deger kazandigini gosteriyor.


Tuesday, June 26, 2007

Kel Alaka...

Bastan savma yazinca boyle oluyor. Daha once post ettigim grafikler cikmadigi icin asagida tekrar Brezilya ile ilgili grafikleri koydum. Karsilastirma yapilabilmesi icin bu sefer Turkiye rakamlari da var.

Faizdisi fazla:

Net Kamu Borcu

Turkiye'nin net kamu borcu:
2000____%58
2001____%89
2002____%78
2003____%70
2004____%64
2005____%55
2006____%45
2007(T)__%38

Net Kamu Borcu


Reel Faiz

Turkiye'de reel faiz (3 aylik hazine bonosu):
1995___%27
1996___%28
1997___%3
1998___%26
1999___%20
2000___%-1
2001___%12
2002___%23
2003___%17
2004___%13
2005___%7
2006___%8

Reel Faiz


Enflasyon Hedefi ve Gerceklesen Enflasyon

Thursday, June 21, 2007

Paris turu tüketiciye patladı

Referans Gazetesi, 22.06.2007

Dünya GSM Birliği 1998'de GSM alfabesi oluştururken Türk heyetinin toplantılara katılmak yerine Paris'te gezmeyi tercih etmesinin faturasını cep telefonu kullanıcıları ödüyor.

Cep telefonlarının kullanımına dair standartların yeni yeni şekilenmeye başladığı 1998'de Avrupa Telekomünikasyon Standartlar Komitesi (ETSI), cep telefonunda kullanılacak ortak yazılımı belirlemek için Paris'te toplandı. Ortak alfabeye her ülke kendi alfabesinde yer alan karakterlerini koymak için kıran kırana pazarlık yaparken, Türk heyeti toplantıya katılmayıp şehir turuna çıktı. Bu nedenle Çince, Japonca, Arapça, İbranice ile Avrupa ülkelerinde kullanılan farklı karakterler GSM alfabesini oluştururken Türkçeye özgü 5 (ç, ğ, İ, ı, ş) harf alfabede yer alamadı.


Ücret neden iki kat pahalı

ETSI standartlarının belirlediği Standart GSM Alfabesi'nin (GSA) kullanıldığı mesajlarda 160 karakter bir kısa mesaj olarak tanımlandı. Bu alfabedeki karakterlerden her birinin büyüklüğü ise 7 bit. ETSI standartlarına göre bir SMS, 140 byte ve bunun karşılığı da 160 GSA harf. GSA dışında olan harfler de cep telefonu mesajında kullanılabiliyor. Ancak GSA dışındaki harflerden her birinin büyüklüğü 16 bit. Bu durumda 140 byte olarak tanımlanan SMS alanına GSA harfleriyle 160 karakter yazılabilirken unicode harfleriyle ancak 70 karakter yazılabiliyor. Örnekse SMS Türkçe karakterlerden oluşan "çığlık" olarak yazıldığında 78 bit yer kaplarken "ciglik" olarak yazıldığında 42 bit yer kaplıyor. Bu nedenle Türkiye yıllarca Avrupa'nın 2 katı ücretle mesajlaştı.

Wednesday, June 20, 2007

Oyakbank Vatandir!

Oyakbank’in bir Hollanda bankasina satilmasi ile bankacilik sistemindeki yabanci payi konusu yine kizisti. Mesela, Hurriyet gazetesinden Yalcin Dogan diyor ki:
1- Bu satışla birlikte, Türk Bankacılık sisteminin yüzde 42’si yabancıların eline geçmiş oluyor. Böyle bir oran hiç bir Batı ülkesinde yok.

2- Türk Silahlı Kuvvetlerinin silah ve teçhizat ödemesi, ithalatı Oyakbank üzerinde yapılıyor.
Oncelikle yabanci payi diger ulkelerde nasil ona bakalim: Kaynak: Merkez Bankasi, Finansal Istikrar Raporu:



Bir ucta Italya, Almanya, Fransa gibi yabanci payi az olan Bati ulkeleri bulunurken, diger ucta Ingiltere, Finlandiya, Polanya, Cek Cumhuriyeti gibi yabanci payi yaridan fazla olan Asya ulkeleri goze carpiyor. Turkiye ise, Oyakbank'in satisi ile ortalarda bir yerlerde olacak.

Askeri techizat alimina gelince...

OYAK, Oyakbank'a 1994 yilinda sahip oldu. Bildiginiz gibi o tarihe kadar askerin bankasi yoktu. O yuzden askerimiz disaridan silah alimi yapamaz, kendi ucagimizi tankimizi kendimiz uretirdik. 1994'de asker banka sahibi olunca, disaridan silah alimina basladi. Ulke ithal silah cennetine dondu, bir cok yerli top tufek ureticisi isi birakti. Ithalata dayali bir silahlanma politikasi izlenmeye baslandi. Oyakbank'in satilmasi ile asker bankasiz kalacagindan, bir daha silah milah ithali yapilamayacak. Hepsini yerli uretici uretecek. Kotuluk bunun neresinde?

Monday, June 18, 2007

OSS Sinav Sorulari Burada

Genc Siviller isminde bir sitede OSS sinav sorulari yayinlanmis. Ancak cevaplari soylememisler. Zaten isimleri bile meymenetsiz bunlarin. Asagida benim sectiklerim var. Listenin tamami icin http://www.gencsiviller.net/
SORU 8. Aşağıdakilerden hangisi, bizi muasır medeniyet seviyesine çıkarır?

a) Klasik müzik dinlemek
b) Cumhuriyet mitinglerinde bayrak sallamak
c) Bale yapmak
d) Darbe ve muhtıralara karşı çıkmak
e) Türkiye laiktir laik kalacak sloganı

SORU 30. “Ne şeriat ne darbe” veya “ne muhtıra ne AKP” diyenler, aslında aşağıdakilerden hangisini söylemiş oluyorlar?

a) Ne kurttan yanayız, ne de kuzudan.
b) Aslında darbeden şikayetçi değilim, ama bi kere “demokratız” da demişiz. N’apıcaz bilmem.
c) Bizim taban biraz militarist de, idare ediverin.
d) Haydi, ben bakmıyorum. Sen rahat rahat işini bitir. Sırtına da vur.
e) Yukarıdakilerin hepsi.

SORU 31. Darbe ve muhtıraları nasıl engelleyebiliriz?

a) Eğitimle. Halkı eğiterek, aslında ara rejimlerin pek de fena bir şey olmadığına onları ikna ederiz, engellemeye gerek kalmaz.
b) Özürlü demokrasimizi hepten tatil eder kurtuluruz. Demokrasi olmazsa darbe ve muhtıra da olmaz; olsa da o kadar acıtmaz.
c) Bütün vatandaşları askere alarak. Böylece ortada, kendilerine karşı darbe yapılacak sivil kalmaz.
d) Tek Partili altın çağa geri dönüp, devletin işletme ve kullanım hakkını 150 yıllığına CHP’ye vererek.
e) Hiçbiri. Bu şıkların hepsi birbirinden beter!

SORU 34. Deniz’in altı oku var. Bunlardan üçünün ucunu kırıp, öteki üçünün ucuna takarsa ne olur?

A) Üç tane iki ucu oklu değneği olur
B) Elinde oku gitmiş üç tane sap kalır
C) İyi olur
D) Darbe olur
E) Hiçbiri

SORU 37. x ve y kesinlikle pozitif tamsayı değillerdir.
x=354 milletvekili olduğu düşünülürse, demokratik bir hukuk devletinde x < y koşulunun sağlanabilmesi için y aşağıdaki değerlerden hangisini almalıdır?

A) 184 milletvekili
B) 1 e-muhtıra
C) 3 adet "şeriat ha geldi, geliyor." manşeti
D) 9 anayasa mahkemesi üyesi
E) Hepsi

SORU 38. Cumhurbaşkanı 126 gr. ağırlığındaki anayasa kitabını 135 cm uzaklıktan Başbakan’ın kafasına fırlatmış, dolar 4 kat yükselmiş enflasyon %98 olmuştur.
Buna karşılık olarak; Başbakan, 220 gr ağırlığındaki Yeni Başlayanlar İçin Demokrasi kitabını Cumhurbaşkanı’na fırlatsaydı durum ne olurdu?

a) Dolar 1/3 düşer, enflasyon %14 olur
b) Dolar değişmez, enflasyon %17,5 olur
c) Dolar ilk haline döner, enflasyon %9 olur.
d) Dolar ilk halinin de altına düşer, enflasyon %4 olur.
e) Dolar ½ düşer, enflasyon %20 olur

Friday, June 8, 2007

Oradan Buradan ...

"Zannedildiğinin aksine, askeri hükümetler ve koalisyon hükümetleri döneminde düşük büyüme hızlarıyla karşılaşmıyoruz. Örneğin, son yıllardaki en yüksek büyüme hızımız yüzde 7.7 ile 1971-1973 arasındaki askeri hükümet zamanındaydı. Bu büyüme hızı, AKP döneminin üzerinde. 1974-1977 koalisyon hükümeti yüzde 5.6; 1992-1995 koalisyon hükümeti yüzde 3.9 ve 1996-1999 koalisyon hükümeti yüzde 5.4 büyüme oranı sağladı. " Yaman Toruner, Milliyet Gazetesi, 0.9.06.2007

Zannedildiginin aksine 4 islem yapmak gorundugu kadar zor degildir. Dogru rakamlar soyle olacakti:

1971-1973 ..... %5.4
1974-1977 ..... % 6.7 *
1992-1995 ..... %3.9
1996-1999 ..... %3.1
2003-2006 ..... %7.1

Bu arada 1974-77 arasi tek bir koalisyon hukumeti yoktu, toplam 5 hukumet gorev yapti. Eger bu donemin geri kalanini, yani 1978-80 arasini cinlik yapip bir kenara atmaksak goruruz ki 1974-80 arasinda toplam 7 hukumetimiz olmus ve ortalama buyume hizi %3.6.

  1. CHP-MSP koalisyonu: Ocak 74 - Kasim 74
  2. Azinlik Hukumeti: Kasim 74 - Mart 75
  3. AP-MSP-MHP koalisyonu: Mart 75 - Haziran 77
  4. CHP azinlik hukumeti: Haziran 77 - Temmuz 77
  5. AP-MSP-MHP koalisyonu: Temmuz 77 - Ocak 78
  6. CHP-Bagimsizlar koalisyonu: Ocak 78 - Kasim 79
  7. AP azinlik hukumeti: Kasim 79 - Eylul 80

"Yunanistan'dan gelen bir emeklilik fonu 2003 Mart ayında Türkiye'de 1 milyon dolar satmış ve karşılığında hazine bonosu almış. Kur 1.30'lara gelince pozisyonunu kapatmış veya hâlâ pozisyonunu koruyor. Kur farkı ile dolar bazında getirisi o günden bugüne yüzde 100 seviyesinde... Bu kazancı ile de kendi katılımcısı olan Yorgo'nun maaşını ödemiş. Bu paranın dolar bazında elde ettiği yüzde 100'e yakın getiri nereden geliyor?" Yigit Bulut, Referans Gazetesi, 09.06.2007

Alcak Yorgo! Hadi parayi kazanan Azerbeycanli Rustem olsaydi neyse, ama isin icine Yorgo, Hans, hatta hatta Agop olursa hir cikar.

Bu %100 getiri kimin cebinden cikmis anlatayim.

Bir kere gercek rakam %100 degil, % 181. Yigit Bey, muhtemelen hesabini (tabii eger yapmissa) 2004'de yapmis. Ondan sonra hep ayni yazilari yazdigi icin (hala 2004 butce rakamlarini kullanmasi gibi) %100 rakami o gun bugun ayni kalmis.

%181 getirinin 19 puani liranin deger kazanmasindan, 135 puani ise faizden geliyor (ikisinin toplami 181 etmiyor, cunku burada bilesik faiz hesabi yapiyoruz: (1+1.81)/(1+0.19)-1=1.35)

Hazine'nin, yani vergi veren vatandasin cebinden cikan faiz orani 4 senede %135. Bu zaman zarfinda enflasyon % 47 olduguna gore, gercekte odedigimiz faiz %60 ( = (1+1.35)/(1+0.47)-1=0.6).

Demek ki Yorgi'nin kazandigi %181 getirinin 60 puani benim cebimden cikmis. Bu da yillik %12;ye denk geliyor.

Peki geri kalan 121 puan kimin cebinden cikti?

Yorgi'den Mart 2003'de kim dolar alip Mayis 2007'de tekrar dolar satmissa onun cebinden cikti. O "yatirimci" siz misiniz? 2003 'de dolar alip, 2007'de dolar sattiniz mi? Almadiniz mi? O zaman sizin cebinizden cikan 60 puandir.

Dolar bazinda maliyet hesabi olmaz. Neden? Cunku devlet vergiyi dolar cinsinden degil yerli para cinsinden toplar. Eger yarin dolar 1 liraya dusse, Yorgi'nin kazanci yuzde onyuzbine ciksa bile bu degismez.

"Türk bankalarının ortalama fon maliyetleri yaklaşık yüzde 12 olup ABD bankalarından yaklaşık yüzde 8.5 fazladır. Buna rağmen, Türk bankaları dövizlerini yaklaşık yüzde 4 ve Merkez Bankamız da yaklaşık yüzde 3 zararla yabancı bankalara yatırırlar. Yabancı bankalar, kendi ülkelerindeki fonlar aracılığı ile gelip, bizim paramızın bir bölümünü bizim borsamıza, bir bölümünü de bizim Hazine bonolarımıza veya tahvillerimize yatırırlar. IMF sayesinde, kur riskini garanti ettiklerinden yüzde 22 civarında faiz alırlar. " Yaman Toruner, Milliyet Gazetesi, 02.06.2007

Birincisi, madem IMF'nin kur garantisi var, neden mali mulku satip, dolar borclanip, lira faizine parayi yatirmiyorsunuz Yaman Bey? Elinizden tutan mi var? Buyrun.

Asil konu ise soyle. Bankalar yurtdisindan faizi LIBOR uzerinden alirlar. LIBOR, London Interbank Offered Rate anlamina gelir. Londra'daki itibarli bankalarin kendi aralarinda borc vermede kullandiklari faiz oranidir. Turk bankalarinin riski, Londra bankalarindan fazla oldugu icin LIBOR uzerine faiz primi konur. Su anda 1 senelik LIBOR %5.8 civarinda olduguna gore (grafik) ve Turk bankalari genellikle LIBOR + 0.6 ile borclandiklarina gore (bakiniz 1, 2) dogru hesap neymis? 5.8+0.6=6.4.

Esas konuya donersek, bankalar %4 veren Amerikan tahvillerine yatirim yapmak icin %6.5 ile disaridan borclanmazlar. %18 ile Turk lirasi mevduat hic toplamazlar.

Disaridan kaynak saglamanin amaci, bu parayi kredi olarak iceride kullanmaktir. Lira uzerinde verilen krediler %20'nin uzerinde, dolar uzerinden %8'in uzerinde faiz birakir. Boylece bankalar kar ederler. Nitekim, yurt icinde kredi talebi kesilince, disaridan borclanma da kesiliverdi (Ocak-Nisan arasi 2006'da bankalar 3.5 milyar dolar kredi almislardi. 2007'de 1.2 milyar dolar aldilar). Tesaduf mu? Degil. Eger iceride bu faizi veren yoksa, bankalar da disaridan faizle borclanmazlar. Ayni sekilde, iceride toplanan mevduat kredi olarak plase edilemiyorsa, Hazine kagitlari alirlar. Bakarsaniz hazine faizi, gecelik faizin altina inivermis.

Peki ya Merkez Bankasi? Merkez Bankasi, rezerv biriktirmek icin borc almaz. Olsa olsa IMF'den yardim alir. O da en son Aralik 2001'de olmus. Merkez Bankalari dogrudan piyasa mudahelesi ile doviz toplarlar. Karsiliginda piyasaya banknot surerler. Bu isin MB'na maliyeti, banknot matbasini calistiran iscilere odenen maasi ve kagit masrafini bir kenara koyarsak, sifirdir. Ancak eger piyasaya cok miktarda para surerlerse, enflasyona sebep olacagindan bu paranin bir kismini borclanarak piyasadan cekerler. Buna Acik Piyasa Islemler denir. Borclanma sonunda tabii bir faiz oderler.

Mayis 2007 itibari ile MB'nin piyasadan topladigi para 7 milyardir. Buna %19 faiz verse, yillik faiz masrafi 1.4 milyar lira olur.

MB'nin brut rezervi 66 milyar dolardir. Bu para 4 kaynaktan gelir:

  1. Yurtdisinda yasayan vatandaslarimizin MB hesabinda actiklari doviz hesaplari.
  2. Bankalarin doviz cinsi zorunlu karsiliklari
  3. Hazine'nin dolar olarak MB hesabinda tuttugu mevduat
  4. Diger

Yurtdisindaki vatandaslarimizin MB'da actigi doviz hesaplarinin miktari 16 milyar$ civarindadir. Bunlara odenen dolar faizi %2.75'dir.

14 milyar dolar bankalarin doviz hesaplari karsiliginda MB'na yatirmak zorunda olduklari zorunlu karsiliklardir. Bunlara odenen faiz %2.53'dur.

12 milyar dolar Hazine tarafindan tutulmaktadir. Bunlara faiz odeniyor mu bilmiyorum.

Kalan 24 milyar dolar MB'nin net doviz posizyonudur. Turk lirasi vererek piyasadan cektigi dovizin miktaridir. Maliyeti sifirdir. Daha sonra API operasyonlari 7 milyar lirayi geri cekince yillik 1.4 milyar faiz oduyor ya, bu demektir ki dolar cinsi olarak 24 milyar $ icin aslinda %4 faiz odenmis demektir (1.4/1.35 /24 = 0.04).

Yani neymis? MB'nin rezervlerinin MB'na maliyeti agirlikli ortalama olarak aslinda %2.7 imis. Bu parayi %4.5 ile Amerika'ya verince aslinda kar edermis.

Peki o zaman diyeceksiniz ki Turkiye'de 100 milyar dolardan fazla para yok mu? Bu para aslinda Amerika'ya verilmis dusuk faizli borc olmuyor mu?

Evet oluyor. Ama bunu yapan bankalarimiz veya MB degil. Bunu yapan parasini dolarda tutan Turk halki. Kizacaksaniz gidin ona kizin.

Sunday, June 3, 2007

Neden Turk Sirketler Daha Iyidir? (2)

"Neden Turk Sirketler Daha Iyidir?"yazisina ilginc yorumlar geldi. Turk sirketleri savunan okuyucularimizin degindigi iki nokta oldu:

1. Stratejik oneme sahip sektorler ozellestirilmemeli:
"Kıbrıs Barış Harekatı sırasında uçaklarımıza benzini Libya’dan alabilmiştik. Ambargonun etkisi yoğundu. Tanklarımız için MOGAZ’a gerek vardı. Ataş Rafinerisi’nin ABD’li genel müdürü, zamanından erken fabrikayı bakıma soktu. Tanklara akaryakıt verilmesini önlemek istedi. Zor durumdaydık."

Bu endiseyi anliyorum. Bazi sektorler sahip olduklari "externality" (dissallik) yuzunden daha dikkatli bir sekilde degerlerdirmeye tabii tutulmali. Milli guvenlik gibi sebepler veya rekabet sartlari gozonune alinarak yapilmali ozellestirmeler. Kabul.

Ote yandan, cumhuriyeti korumak icin siyasi iktidara karsi darbe, post-modern darbe, muhtira, e-muhtira vermekten cekinmeyen "devlet iktidari", boylesine kritik bir durumda fabrikaya kamu cikari adina mudahele edemez mi? Bir gun savasta ihtiyacimiz olur diye benzinden tutun, dis macununa herseyi devlet mi uretmeli?

Zaten hikayenin devami da soyle:
"ABD’li genel müdür Mogaz imal etmemekte ısrarlıydı. Abdullah KÜTKÜT; “Türkiye savaş halindedir. Rafineriye el koyduk. Bu imalatı yapacağız.” Dediğinde ABD’li genel müdür konuyu uluslar arası örgütlere taşıyacağı tehdidinde bulundu.Dinlemedik o gece gaz üretildi. Ekibimiz, rafinerideki Türk mühendislerin desteğinde 24 saatte Mogaz imal etti ve ordumuza verildi. "

Hikayenin ne kadar dogru, ne kadar yanlis oldugunu bilmiyorum. Anlatan Selahattin BABÜROĞLU isimli bir zat. Benim bildigim ambargo, Kibris Harekati sirasinda degil, bir sene sonra 1975'de kondu. 1974'de Turkiye Amerika'dan askeri yardim almaya devam etti.

2. Diger bir okuyucumuzun yorumu ise soyle:
"Yabancı bir firma Türkiyede kazandığı parayı ne yapar, dışarıya transfer eder. Çünkü para kazanıp onu götürmek için buradadır. Yani kaynakların dışarıya aktarılması vardır.Yerli sanayicinin en azından kazandığı parayı yine yurt içinde yatırıma yönlendirmesi gibi durum vardır."

Burada iki husus var. Birincisi, yerli bir firmanin, kazandigi parayi ulkede tutma gibi bir zorunlulugu yoktur. Nitekim, yurt disinda onemli miktarda yerli sermaye tutuldugu ve bunun bir kisminin dis kredi seklinde tekrar yurticinde kullanildigi bilinmektedir.

Ikincisi, yabanci firmanin kazandigi para, ulkeye ait bir kaynak degildir. Turkiye'de aldigi sirket karsiliginda ulkeye getirdigi para ile sirketin ileride yapacagi kazanci satin almistir.

Soyle bir ornek vereyim. 10,000 liraniz var. Gittiginiz bankaya yatirdiniz. Banka size her sene %20 faiz veriyor. O zaman banka "disariya" 2000 lira kaynak transferi mi yapmis oluyor? Banka zararda mi? Zarar etmemek icin sadece banka calisanlarina mi hesap actirmali? Hayir. Sizin yatirdiginiz 10 bin liralik "kaynagi" kredi olarak kullandiriyor, kar ediyor.

Ozellestirme orneginde, disaridan getirilen ve satis sirasinda odenen 10 bin lira ile sattiginiz sirketin ileride yapacagi karlari simdiki fiyati ile pesin olarak aliyorsunuz. Eger bu parayi akilli bir sekilde kullanirsaniz kazancinizi arttirirsiniz.
"Alan memnun, satan memnun" diyeceksiniz... Türkiye'de Türk insanının imkânlarıyla kurulmuş, büyümüş, köklü üretim tesislerinin yabancılara satılması insanı üzüyor. Konunun yabancı sermaye düşmanlığıyla ilgisi yok. Yabancı sermaye buyursun gelsin. Bizim yapamadıklarımızı yapsın. Pahalı faturalarla ortaya çıkarabildiğimiz fabrikalar yabancıya gitmesin. Tartışılan budur. Gungur Uras
Gungor Bey kusura bakmasin ama, ben hala tartisilan seyi anlamadim. Diyor ki yabancilar, Turkiye'de fabrika kurabilirler; ama fabrika satin almasinlar. Demek ki yurticinde fabrikasi olan bir Turk sirket, ya ilelebet o fabrikayi isletsin, isletemiyorsa baska Turk'e satsin, satamiyorsa fabrikayi kapatsin.

Neden?

Tamam, yabancilar dogrudan yatirimi direk fabrika yapsalar cok guzel olacak. Demek ki adamlar cekiniyorlar veya zahmetli goruyorlar (bu konuyu baska bir yaziya saklayalim). Onun yerine Koc'tan hazir fabrikayi aliyorlar. Koc, aldigi para ile baska bir sektorde (diyelim ki beyaz esya) yatirim yapiyor. O zaman ne oluyor? Iki fabrika birden kazanmis olmuyor muyuz? Yok, Koc mirasyedinin tekidir, parayi har vurup harman savurur diyorsaniz, o zaman ayni misriflik bir sure sonra Demirdokum'un de basina gelmeyecek midir zaten?

Bu arada babama sordum. Ne kendisinin ne onun babasinin Demirdokum'un kurulmasi ve isletilmesi esnasinda bir katkilari olmadigini soylediler. Biz hakkimizi (varsa) helal ediyoruz.

"Demirdöküm, Türkiye’nin Türk milletinin değeridir. Sahibinin önemi yoktur... Akbank, Garanti Bankası, Türk Telekom, Migros, Kent Gıda, ... satılabilir mi? Eğer bunlar kıymetse, bir değerse Türk milleti sayesinde bir kıymet ve bir değerdirler. Sahipleri Türk milletidir. Eğer biz satarız diyorlarsa, Türk milleti yarın bu bankalardaki hesaplarını kapatsın ya da bu şirketlerden mal almasın, bak bakalım bu şirketlerin değeri kalır mı? Demirdöküm'ün satılması vatana ihanetle eş değerdedir. Koç Grubu'nun 300 milyon dolara gereksinimi mi var? Yazıklar olsun...Yazıklar olsun Demirdöküm'ü satanlara ve Demirdöküm'ü almayan Türkiye’nin zenginlerine. Kampanya başlatın ve her Türk 4 dolar versin; Demirdöküm Türk kalsın." (Bir Okuyucu Mektubu) Ertug Yasar

Madem Akbank'in, Garanti Bankasi'nin vs sahibi Turk milleti, o zaman neden kimse yillik kardan bana temettu vermiyor? Neden sirket yonetiminde ben soz sahibi olamiyorum? Halkin para toplayip Koc'a 300 milyon dolar vermesi ile halk bu isten ne kazanacak? Cebine para giren kisinin Hans degil de Koc olmasi neden benim cikarima?

Bu arada yahu ne kadar hevesliyiz Turk milleti adina konusmaya. Ne zaman sectim ben sizi benim adima konusmaniz icin? Siz benim vekilim misiniz? Kac oy aldiniz? Madem bu kadar heveslisiniz Turk sanayini korumaya, her alisverisinizde bes lira uzerine para verin, sevindirin sirket sahiplerini. Baska zaman heriflere bin bir kufur okuruz. Ama is yabancilarla karsilastirmaya geldi mi bir degerlenirler ki sormayin. Bir yerde okumustum, Amerikalilarla Ruslari karsilastiran bir hikaye:

Amerikalilar ulkelerini cok severler; kendileri gibi dusunmeyen insanlardan nefret ederler.

Ruslar ulkelerini hic sevmezler; kendileri gibi dusunenlerden ise nefret ederler.

Biz kime daha cok benziyoruz sizce?
"Bence yabancı ağırlığı sadece çimentoda değil birçok sektörde sorun yaratmaz. Ben hiçbir sektörü stratejik bulmuyorum. Stratejik olan bizim ekonomimizin gücüdür. Yasalar, kurallardır. Çimento da bir zamanlar stratejik sektörler arasındaydı. Çünkü savaş döneminde çimentoya her zaman ihtiyaç duyulur. Onarmak, alt yapıyı hazırlamak için. Ama o fabrikalar yabancıya geçse de yine kendi ülkenizde. El koyarsınız olur biter. Hangi tesisi yabancı buradan götürebilir? Hangi oteli, hangi toprağı, hangi tesisi. Bana göre Türkiye'nin stratejik sektörü yok. Tek stratejik kurumu var o da Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK.) Onun dışında ne bir know how'ımız var, ne buluşumuz. Hani silikon vadisi gibi bir yeriniz olur, bu kaygıyı anlarım." Erhan Kamisli
Bu soz aslinda en ustteki yorumu yazan okuyucuya cevap niteligi tasiyor.

Forumumuz acik. Soru ayni soru. Neden Turk sirketler, yabanci sirketlere tercih edilmeli?

Friday, June 1, 2007

30 lira ile ne yapilir?

Sabah kalkmis, mutlu mutlu gazetemi acip kahvemi yudumlarken okudugum bir haberle beynimden vurulmusa dondum. Bankacilik sektorumuz felaketin esigindeydi. Doviz fiyatinda meydana gelebilecek %30'luk bir artis bankalari cokertebilirdi:

"Merkez Bankası birilerini korkutmak istiyor da, kimi korkutmak istediği belli değil. Dün açıklanan "Finansal İstikrar Raporu" içinde iki felaket senaryosu yer alıyor. Döviz fiyatının yüzde 30 artması halinde, banka sisteminin çökeceği anlatılıyor. Türkiye'de "kriz" denilen şey "bankaların çökmesi ile başladığına göre", demek ki, döviz fiyatının yüzde 30 artması "kriz"dir. Demek ki dolaylı olarak Merkez Bankası raporu ile ciddi bir uyarı yapılıyor. "Ekonominin istikrarı döviz fiyatlarının bugünkü çizgide kalmasına bağlıdır" deniliyor." Gungor Uras, Milliyet 01.06.2007

Hemen Gungor Bey'in bahsettigi raporu ben de okudum ki MB kimi korkutmak istiyor anlayayim; sonra da doviz bufesine kosayim dolar alayim, yastigimin altina koymak icin.

Raporun 52. sayfasinda, risk analizi yapilarak dovizin %30 artacagi durumda bankalar ne kadar zarar yapar arastirilmis. Sonuc soyle:

Kar(Zarar) / Ozkaynaklar

2004: (0.1)%
2005: (0.2)%
2006: 0.2 %

Yani bankalarin doviz artisi sonucu, ozkaynaklarinin %0.2'si kadar KAZANC elde ediyorlarmis. Zarar degil, kazanc! Neden? "Cunku Aralik 2005 döneminde pozisyon açigi nedeniyle zarar yazan bankacilik sektörü, Aralik 2006 itibariyle pozisyon fazlasina sahip olmasina bagli olarak kâr elde etmektedir."

Gungor Bey'in yazisi bana bir hikayeyi hatirlatti.

Cocugun biri babasindan 50 lira borc istemis. Babasi sasirmis "Ne! 40 lira mi? Ne yapacaksin lan 30 lira ile?"

Wednesday, May 30, 2007

Neden Turk Sirketler Daha Iyidir?

Bu soruyu aslinda okuyuculara yoneltip, sizlerin fikrinizi almak istiyorum.

Gecenlerde Koc grubu, Demirdokum'u bir Alman Valliant firmasina satti. Satis gerekcesi olarak da, sectikleri 5 sektore (enerji, finans, gida-parakende, otomotov, dayanakli tuketim-beyaz esya) konsantre olmak istediklerini soylediler.

Konu ile ilgili iki kose yazisi okudum. Ilkinde Ertug Yasar, "Koç da artık Türkiye’de sanayici olarak para kazanamayacağını görüyor ve “Zararın neresinden dönersek kârdır” diye düşünerek değerli markasını satıyor ve çıkıyor." diyordu. Her satisda, bir alici bir satici olduguna gore, neden Koc, sanayiden para kazanilamayacagini dusunurken, Valliant tersini dusunuyor anlamis degilim.

Benim asil sorum Tevfik Gungor'un yazisi ile ilgili olacak. Bu satisan rahatsiz oldugunu soyleyen Tevfik Gungor soyle diyordu: "Bir kere satılan şirketin başında "Türk" kelimesi vardı. Bu şirketin hakim ortağı, kurucusu Koç Grubu idi ama bu şirket bir Türk şirketi idi. Bu şirketin büyümesinde Türk tüketicisinin ödediği faturaların payı, Türk banka sisteminin katkısı var."

Sizce bir sirketin Turk sirketi olmasi, bir Turk tarafindan yonetilmesi, size, ulkemize ne bakimlardan ekstra bir fayda saglar? Benim aklima dort sey geliyor:

1. Turkler, Turkiye'deki sirketleri yabancilardan daha iyi yonetir (en iyi teknoloji, en verimli uretim vs.)

2. Turkler, sirket yonetiminde halkimizin menfaatini dusunur. Kalite mal uretirler, dusuk fiyatla satarlar, cok isci calistirirlar, cok maas verirler, elde ettikleri karlar ile okul, hastahane, parklar, bahceler yaparlar. Yabancilar ise sadece karlarini en yuksek duzeyde tutmak isterler.

3. Turkler, sirket yonetiminde ulkemizin menfaatini dusunur (daha cok uretim, daha cok yatirim vs.). Gerektiginde, ulkemizi, devletimizi sirketlerinin uzerinde tutarlar. Devletimizin cikarlari soz konusu olunca, her turlu isbirligine aciktirlar.

4. Sirketlerin, Turklerin elinde olmasi gururumuzu oksar; kendimizi daha iyi hissederiz.

Siz ne dersiniz? Sirketlerin basinda Turklerin olmasini tercih mi edersiniz, yoksa etmez misiniz. yoksa sizin icin fark etmez mi? Eger cevabiniz pozitif ise, neden birey olarak bizim icin ve daha genel anlamda ulkemiz icin daha iyidir?

Sunday, May 27, 2007

Borsada Satis Zamani mi?

Amerika borsasinda (S&P Endeksine gore) 1950-2006 arasi aylik kazanc aylik bazda nasil olmus, asagidaki grafik bunu gosteriyor. Bu konu ile ilgili bir yazi The Big Picture isimli blogda var: http://bigpicture.typepad.com/comments/2007/05/sell_in_may.html

Saturday, May 26, 2007

Yanlış Kalkınma Modeli

  • Yüksek tempolu ekonomik büyümeye rağmen istihdam artışı sağlanamamaktadır.
  • Aşağıdaki tablo, sorunu tüm çıplaklığıyla sergilemektedir.
  • Ortalama büyümenin %9 olduğu bir dönemde bile ortalama istihdam artışı %1'in altında kalmıştır.
  • Yüksek hızlı büyüme konjonktürü içinde olmasına rağmen ekonomi istihdam yaratamamaktadır.
  • Yani, “istihdamsız büyüme” sergilemektedir.
  • Bazı iktisatçıların “kalitesiz büyüme” diye de niteledikleri bu yapısal çarpıklık icinde cari ödemeler dengesizliği ve işsizlik birbirine bağlı sorunlar olarak tezahür etmektedir.

    Tablo 1:
    1990-2002 arası

    Büyüme hızı: ..........................% 9.3
    Sanayide büyüme hızı: .................%11.2
    Istihdam artışı: ......................% 0.8
    Sanayide istihdam artışı: ...........- % 1.1
    Hizmetlerde istihdam artışı: ..........% 4.6

    Tablo 2:
    2002-2005 arası

    Büyüme hızı: ..........................% 9.3
    Sanayide büyüme hızı: .................%11.1
    Istihdam artışı: ......................% 0.9
    Sanayide istihdam artışı: ............. ...
    Hizmetlerde istihdam artışı: .......... ...


Pardon, yukarıda hangi ülkeden bahsettiğimi söylemeyi unuttum:

Çin !

________________________________
Türkiye için ise rakamlar 2002-2006 arası:

Büyüme hızı: ................................% 7.2
Sanayide büyüme hızı: .......................% 8.1
Istihdam artışı: ............................% 0.8
Sanayide istihdam artışı: ...................% 3.2
Hizmetlerde istihdam artışı: ................% 4.2