Thursday, July 26, 2007

Demokrasinin Zaferi !

Bugun Ekonomix'in ilginc bir yazisi oldu (Politically Incorrect Yazi). Ben de onun kaldigi yerden kalemi elime alip bir iki laf soylemek istiyorum.

Son gunlerde bu blogda, bir kisim medyanin secim tahminlerinde ne kadar beceriksiz, kustah ve tarafli davrandiklarini elestirdik. Insanoglu fikir uretme isini beyni ile degil de kalbi ile yapinca boyle kazalar oluyor. Nitekim elestirdigimiz kose yazarlarinin bir kismi da oz elestiri yapip, "Biz meger halktan ne kadar kopukmusuz" anlamina gelecek laflar ettiler. Insallah bir dahaki sefer "2000 kisiyle gorup 40 milyon secmenin egilimi tahmin edilemez", "ben cevremdeki arkadaslarima sordum, CHP'ye %70 oy cikti" gibi bilimsel yorumlarda bulunmazlar.

Maalesef kalbi ile dusunen sadece memur kafali kose yazarlarimiz degil. Secim sonuclarini demokrasinin zaferi olarak gorup, 22 Temmuz'u ikinci bir 14 Mayis gibi kutlayan "liberal" yazarlarimiz da ayni hataya dusuyorlar.

Birinci grup halktan ne kadar kopuk ise, ikinci grup da asker-yargi-universite uclusunun temsil ettigi "devlet iktidarini" idrak etmekten o kadar uzak.

Beyler kendinize gelin. Burasi Isvicre degil. Burada maci kimin kazandigi sahada belli olmaz. Atilan gollerin bir hafta sonra iptal edilmesi, kornerlerin gol sayilmasi olagan seylerdir. Bu ulkede evladini basbakanin onune yatirip kurban etmeye hazir halkin, bir sene sonra ayni basbakanin idamini radyosunun basinda dinlemesi adettendir. Son 50 senedeki degisen tek sey, radyonun yerini televizyonun almis olmasidir.

Demek ki herkesin birbirinden ogrenecegi bir seyler var. Benim naciz tavsiyem taraflarin, karsi taraf hakkinda yaptiklari yorumlara fazla guvenmeyin.

Secimlerde AKP'nin aldigi oyun, CHP'nin ne halt ettiginin "devlet iktidari" nezdinde fazla bir anlami yoktur. Secimler, politikacilar ve hatta oy kullanan vatandaslar gelip gecici, devlet ve burokrasi bakidir. Secim dedigimiz sey, Ekonomix'in deyimi ile ekonomiyi kimin yonetecegini, YOK baskani Tezic'in deyimi ile "siyasi iktidarin" basina kimin gelecegini belirler. Iktidarin, %34 degil de %46 almasi basbakani mutlu eder, partilileri gururlandirir, bir kac tane fazla gazetenin satilmasina, Deniz Baykal istifa seslerinin tekrar yankilanmasina vesile olur.

Fakat mesele iktidarin ne kadar oy aldigi degildi ki oy artti diye iktidarin gucu artsin. Diger bir degisle, siyasi iktidari, devlet iktidarindan ayiran birincisin yeterince oy alamamis olmasi midir?

Siyasi iktidar hangi oy ile basa gecerse gecsin, devlet iktidarini uzanan ellere igne batirilir. O igne bazen kendisine cunhuriyet ismi veren, aslinda devletin resmi yayin organi huviyetindeki gazetenin gozdagi veren yazilari ile olur, bazen Anayasa Mahkemesi'nin yasalari iptal eden kararlari ile olur, bazen emekli generallerin verdigi demecler veya Genelkurmay'in internet sitesinde yayinlanan bildirilerle olur, hic biri yetmiyorsa bir sabah bakarsiniz Anayasa Mahkemesi kara kapli kitabi acmis, sesini cok cikaran partiyi kapativermis, karsi tarafin sah'i satranc tahtasindan yasaklanmis. Istedikten sonra her bir sey kitabina uydurulur.

Benim diyecegim o ki, bu ulkede devletin gozu karadir. Borsa duser, ekonomi coker, Avrupa bizi dislar diye korkup hareket etmekten kacinacagini dusunuyorsaniz yanilirsiniz. Ekonomi, kalkinma gibi seyler gecici, dunyevi islerdir.

O yuzden gecen gun bir emekli generalin gazetede cikan demecini hafife almayin. Askerin muhtirasi yerinde duruyor, degisen bir sey yok. AKP %70 oy alsa da o muhtira yerinden oynamaz. Buyuk sermayenin (TUSIAD) demeclerinde satir altlarini okuyun. CHP'nin davranisini, emekli hakimlerin, savcilarin konusmalarini takip edin.

Unutmayin, asker vesayetindeki "demokrasilerde" careler tukenmez.

Monday, July 23, 2007

Ali Sen Baskan, Fenerbahce Sampiyon

Ali Şen’i hepiniz tanırsınız. Fenerbahçe’nin efsanevi başkanı da MHP’nin oylarını büyük oranda artıracağını düşünüyor, CHP’nin ise oy patlaması yaşacağını iddia ediyor.

Ali Şen’in, çok eski arkadaşım olduğu için tahminlerinde büyük isabet olduğunu iyi bilenlerdenim. Bakınız 22 Temmuz seçimleri için ne diyor?

"İşim gereği Türkiye’nin her yerini dolaşıyorum. Aldığım izlenimler sonucu diyebilirim ki, AKP bu seçimde beklemediği bir hezimete uğrayıp büyük bir oy kaybı yaşayacak. AKP, korku ve sindirme politikasıyla çeşitli kesimlerin üzerinde baskı yarattı. 4.5 yıllık iktidarında, bin yıllık ordu ile sürtüşmeye girip, cumhurbaşkanlığı dahil, devletin bütün kurumlarıyla gerginliklere ve kutuplaşmalara yol açtı.AKP’nin okuyamadığı Cumhuriyet mitinglerini en iyi CHP okudu ve ’Birleşin’ çağrılarına yerinde müdahaleyle cevap vererek pastadan büyük pay aldı.Kararsız gibi görünen kitle sandık başında CHP’ye yönelecek, bu arada MHP de önemli oranda oy toplayacak. AKP’nin baskı, tehdit ve yıldırma politikasının ters tepeceğini hep beraber göreceğiz."

Böyle diyor Fenerbahçe’nin efsanevi başkanı...

Hayatta En Hakiki Mursit Ilimdir!

Ne mutlu bize ki ulkemizde ilim yuvalari gelecegimize isik tutuyor:

Sandıkta sürpriz pişiyor.

Pişmekte olan sürprizi yakalayan anketler de var. Mülkiyeliler Birliği Vakfı’nın Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Doçent Doktor Metin Özuğurlu’nun yönetiminde ve 16 devlet üniversitesinden 17 öğretim üyesinin bilgi desteği vermesiyle 1.626 katılımcı arasında bir anket düzenledi.

15-30 Mayıs’ı kapsıyor.

AKP yüzde 27.

CHP yüzde 26.8

MHP ise yükselişte.

AKP ile CHP arasındaki puan farkı kapanacak gibi görünüyor.

Sandıkta sürpriz pişiyor!

Bir ay kaldı.

Moraran.

Sararan.

Sarsılan olabilir.

Secimler uzerine ilk yazi

Secimler yapildi. Halk tercihini AKP'nin 5 sene daha iktidarda kalmasi yonunde kullandi. Cikan sonuca razi olmak demokrasinin geregidir.

Dikkat ceken bir takim sayilar:

1. 81 ilin 38'inde AKP %50'nin uzerinde oy aldi (2002'de 7 ilde almisti).

2. 81 ilin 72'sinde AKP %30'un uzerinde oy aldi. CHP ve MHP icin bu rakam, sirasiyla, 7 ve 2.

3. 81 ilin 80'ninde (Tunceli haric) AKP %20'in uzerinde oy aldi. CHP ve MHP icin bu rakam, sirasiyla, 28 ve 14.

AKP, Turkiye'nin her yerinden destek alarak, kitle partisi oldugunu gosterdi.

4. Gecen secimlere gore, 81 ilin 81'inde AKP oy oranini arttirdi. MHP'nin oylari 67 ilde artti, 14 ilde azaldi. CHP'nin oylari 44 ilde artti, 37 ilde azaldi.

5. AKP'nin oylari 55 ilde %10 ve uzeri artti. MHP icin bu rakam 6, CHP icin ise 1.

6. AKP'nin oylari 78 ilde %5 ve uzeri artti. MHP 41, CHP 11 ilde %5 ve uzeri artis gosterdi.

CHP'nin hic bir secim bolgesinde oy oranini kuvvetli bir sekilde arttirmayi basaramamasi ilginctir.

Son olarak AKP'nin oy oranini 20 puan ve uzeri arttirdigi illere bakarsak, bu illerin hemen hepsinin Guneydogu Bolgesinde oldugunu goruyoruz. Yore halkinin, DTP yerine AKP'yi tercih etmelerini etnik siyasetin yenilgisi olarak degerlendiriyorum.

Artis oranlari:

Siirt 48.5
Ağrı 45.9
Bitlis 40.3
Bingöl 39.8
Şanlıurfa 37.5
Bayburt 35.1
Ardahan 28.8
Mardin 28.1
Van 27.6
Hakkari 25.8
Batman 25.6
Diyarbakır 25.2
Kars 24.5
Adıyaman 23.8
Iğdır 22.4
Muş 21.6

Wednesday, July 18, 2007

Turkiye'de Hakimler Var

Eşini kezzapla yakan polise dokuz yıl hapis

Polis memuru Bülent Cengiz, 12 Ekim 2004'te baba evine sığınan ve barışmaya ikna edemediği eşi Zeynep Cengiz'in yüzüne ve vücuduna kezzap atarak yaktığı gerekçesiyle tutuklandı. Hakkında 11 yıla kadar hapis istemiyle dava açılan Cengiz, 9 yıl hapis cezasına çarptırıldı ....

HÂKİM KARARA ŞERH KOYDU Mahkeme Başkanı Ahmet Ateş'in itiraz şerhinde ise şöyle denildi: "Zeynep Cengiz'in eşinin görev yerine gitmemesi, eşlerin birbirine karşı göstermeleri gereken dayanışma, yardım ve özveride bulunmamasının sanıkta kızgınlık ve öfke yaratması toplumumuzda bilinen düşünce ve yaşayış tarzına göre beklenen bir durumdur. Bu nedenle de cezasından indirim yapılması gerekir. Bu durum göz önünde bulundurulmasa bile hükmolunan ceza ve tutuklukta geçen süresine göre salıverilmesi gerekir."

Biraz da Dis Borc

Bir onceki yazimizda kamunun borclanmasinin 2002-2006 arasinda nasil degistigine bakmis ve dolar kurunun 2002 seviyesinde kalmasi halinde kamun borcunun dolar cinsinden gelisimini incelemistik.

Simdi ayni seyi dis borclar icin yapacagiz. Tabii dis borclar zaten dolar cinsinden verildigi icin, dolar kuru dis borc miktarini degistirmeyecek. Ancak sabit kurlar altinda milli gelire oranininda farkliliklar olacak. Ikinci husus, dis borcun buyuklugu hesaplarinda milli gelire oraninin yani sira ihracat ve Merkez Bankasi doviz rezervleri de kulanildigi icin biz de bu oranlari sunacagiz.

Asagidaki tablodan da anlasilacagi uzere 2002-2006 arasi dis borclar 78 milyar dolar artmis, bu artisin 38 milyari bankalardan, 40 milyari sirketlerden kaynaklanmis. Toplam dis borcun milli gelire orani ayni donemde %71'den %52'ye, ihracata orani %360'dan %243'e, MB rezervlerine orani %462'den %328'e inmis.



Doviz kurunun 2002 seviyesinde kaldigini dusunerek milli geliri tekrar hesaplarsak, dis borcun milli gelire oraninin 2002-2006 arasi 4 puan artarak %75 olacagini goruyoruz.



Izlenimler sitesinde bu konuyu da kapsayan bir gorus alisverisi olmustu. Orada yazdigim bir yorumu da faydasi olabilir diye asagida post ediyoruz.

___________

Merhaba,

Bahsettiginiz yaziyi Ekonomiturk'de yazan benim.

"Ben ekonomist degilim ama verdiginiz linkteki ‘gelin simdi kurla oynayalim’ isinin yapilma sekli pek olacak gibi birsey gelmedi bana" diyorsunuz.

Soylediklerinizde haklisiniz. Benim amacim, dolar kuru su olursa milli gelir bu olur seklinde bir hesap yapmak degildi esasinda. Zaten yapmak da mumkun degildir, zira kur degistiginde milli gelirin kendisi (toplam uretim olarak lira cinsiden) ayni kalmaz. O yuzden tum bu hesaplar bir beyin cimnastiginden ibaret.

Benim esas vurgulamak istedigim husus suydu. Hem milli gelir hem de borc dedigimiz seyin buyuk bolumu Turk lirasi cinsinden. Eger kur dusuk, o yuzden milli gelir dolar cinsindn yuksek gozukuyor, aslinda o kadar da artmadi diyorsaniz (ki dediginiz dogrudur), ayni seyi borclar icin de yapmaniz lazim.

Yoksa mili gelir icin dolari yuksek tutup sonucu kucuk hesaplamak, borc hesabinda ise dusuk kur seviyesini kullanmak samimiyetsizlikdir.

Hesaplarda neden "toplam borc" degil de sadece kamu borcunu kullandim?

Ekonomi literaturunde toplam borc diye bir kavram yoktur. Kamunun toplam borcu olur (benim yazimda baktigim sey), ulkenin toplam borcu olur (buna dis borc denir), ama ikisi toplanip toplam borc diye bir sey hesaplanmaz.

Sebebi su:

Kamu ile ozel sektoru biraraya getirip hesap yaparsaniz, bu ikisinin birbirlerine olan borclarini hesaptan dusmeniz gerekir. Ayni sey kamu sektorunun kendi icinde yapilan hesaplar icin de gecerlidir. Her bir borc senedi, senedi veren icin bir yukumluluk, senedi alan icin ise bir varliktir. Borc alan kurumun bilancosu ile borc veren kurumun bilancosunu biraraya getirip ortak bir bilanco olusturursaniz, borc ve alacak birbirini goturur. Eger bu duzeltmeyi yapmazsaniz, kendi kendiniz ile borc-alacak iliskisine girmis olursunuz (!).

Toplam borc hesabi yapanlar ikinci bir yanlis daha yapiyorlar. Eger hesabiniz soyle ise

Toplam Borc = Kamunun ic borcu + Kamunun dis borcu + Ozel sektorun ic borcu

yukaridaki hesap eksik degil mi? Neden ozel sektorun ic borcunu da katmiyorsunuz hesaba?

Peki ozel sektorun ic borcu nedir?

1. Reel sektorun aldigi krediler
2. Reel sektorun ticari borcu
3. Tuketicilerin aldigi krediler
4. Tuketicilerin ticari borcu
5. Bankalarin mevduatlari (mevduat aslinda hanehalkinin bankalara verdigi borctur)

Borcun buyuklugu degerlendirmesinde, milli gelire oranina bakmak standard bir uygulamadir. Elbette milli gelir ideal bir olcum degildir. Ama ayni mantikla dis borc denen sey de ideal bir olcum degildir. Mesela yurticinde yasayan vatandaslarimizin Merkez Bankasi bunyesinde actiklari Doviz Tevdiat Hesaplari, dis borc olarak gozukur; oysa mevduattir. Yurticindeki bir cok banka, muamele vergisi vermemek ve doviz cinsinden yapilan kredilendirmeye konulan sinirlandirmalardan dolayi, yurticindeki sirketlere yurtdisi subeleri araciligi ile kredi verirler. Bu sekilde verilen kredi dis borc olarak gozukur, aslinda yurtici kredi islemidir. Sirketler yurtdisinda kazandiklari parayi getirmezler, kendi kendilerine kredi acarlar; dis borc gibi gozukur. Vs. Vs.

Sonuc olarak borc yukunu hesaplarken ben milli gelire oranina bakmam diyorsaniz (literaturde milli gelirin yani sira ihracat ve MB rezervleri de bu is icin kullanilir) kendi bileceginiz bir istir. Demokratik bir ulkede yasiyoruz (?).

Monday, July 16, 2007

Bana Biraz Borc Versene

Secime bir hafta kala ekonomi yazmanin sirasi mi diyeceksiniz. Dogru sirasi degil. Ama ne yapalim, seherde densizlik var.

AKP 4 senede, cumhuriyetin 80 senesi kadar borclandi deniyor. Ne kadar dogru diye merak ettim.

Asagida kamunun borclanmasi gosterilmis (tabii ki dolar cinsinden. Cunku biz kucuk Amerika'yiz).

  • 2002-2006 arasi kamunun dis borcu 85 milyar dolar ile sabit kalmis.
  • Ic borc 99 milyardan 175 milyara cikmis.
  • Toplam kamu borcu 76 milyar artmis. Artis orani %41.
  • Ayni donemde milli gelir 217 milyar dolar artmis. Artis orani %119.
Eger algebraya ilginiz varsa altta kamu borclarinin milli gelire orani var. 2002'de %101 iken, 2006'da %65'e dustugunu goreceksiniz.



Ama diyeceksiniz ki buyume rakamlari hormonlu. Niye mi? Cunku dolar kuru olmasi gerekenden dusuk. Malum, yuksek faiz dusuk kur politikasinin sonucu. Dolar kuru "gercek" degerine kavussa, borcumuz artacak.

Acaba oyle mi? 2002'deki ortalama dolar kuru 1.52 idi. Amerika ve Turkiye arasindaki enflasyon farki gozonune alindiginda bugunku deger 2.08'e denk geliyor.

Bu durumda

  • Milli gelirimiz dolar cinsinden 400 degil 277 milyar olurmus.

  • 2002-2006 arasi artis ise 217 milyar degil 94 milyar.

  • Demek ki dolar yukselince, milli gelir (dolar cinsinden) dusermis.
Peki sirf dusen milli gelir mi? Degil. Dolar cinsinden hesapladigimiz ic borc miktari da duser. Ic borcun icindeki, dolar cinsiden veya dolara endeksli kismi cikartirsak (ki toplam ic borcun %12'si boyle), geriye kalan kismi dolar cinsiden hesaplayip dolar cinsi ic borca ekliyoruz.

Ne oldu?

Dolar Kuru 2002'den Bu Yana Sabit Olsaydi...


  • Ic borc 175 milyardan 128 milyara dustu. 2002-2006 arasi artis eskisi gibi 76 milyar degil, 29 milyar oldu.

  • Dis borc zaten dolar cinsinden oldugu icin hesapta bir degisiklik olmadi.

  • Sonucta toplam kamu borcu (dolar yukselince) 260 milyardan , 214 milyara dustu.
Ozet olarak dolar kuru reel olarak 2002 seviyesinde kalsaydi, milli gelir 94 milyar dolar, toplam kamu borcu ise 29 milyar dolar buyuyecekti. Milli gelirdeki artis (%52) kamu borcundaki artistan (%16) fazla olacakti.

Tabii bizim kose yazarlarimiz, dolar cinsinden milli geliri soylemekte israr eden iktidari elestirmesini biliyorlar, "dolar dusuk olmasaydi milli gelir daha az gozukecekti" diyorlar. Haklilar.

Ama kendileri lira cinsi borcu, dusuk kurdan dolara cevirip"4 senede, onceki 80 sene kadar borclandik" demekten cekinmiyor. Neden sira borc hesabina gelince dusuk kur kullaniliyor da, milli gelire gelince kur yukseltiliyor?

Dolar dusmeseydi bile kamu borcunun milli gelire orani dusecekti. Ama daha az dusecekti. %65 degil, %77 olacakti. Demek ki kamu borcundaki dususun 24 puani buyumeden (ve faiz disi fazladan), 12 puani ise kurdan dolayi.

Saturday, July 14, 2007

Yetişmiş personelini devlete kaptıran özel hastaneler alarmda

14.07.2007 / Nazlı Topçuoğlu / Haber

"Kaprisli hastalarla uğraşmaktan bıktım. Her an kalkıp sizi şikayet edebilirler. Sürekli diken üstündeyiz. Devlet kapısı başka. İşini yaptıktan sonra kimse gelip de hesap sormaz."

"Gecemiz gündüzümüz yok. Çoğu zaman haftasonu bile çalışıyoruz. Eşime ve çocuğuma daha çok vakit ayırmak istiyorum."

İşte bu sözleri paylaşan binlerce sağlık çalışanı geçen hafta devlet hastanelerine geçmek üzere özel hastanelerdeki görevlerini bıraktı. Hemşirelerden, tıbbi sekreterler ve radyoloji uzmanlarına kadar benzer sebeplerden dolayı 16 bin sağlık personelinin devleti tercih etmesi özel hastanelerde krize neden oldu.

...

Bakanlığın bu konuya çözüm getirebileceğini düşünmediklerini söyleyen Altuğ, "Çözüm bulabilseydi bizim personellerimizi almaz işsiz durumdaki personelle ilgilenirdi" sözleriyle mevcut kadro açıklarına dikkat çekiyor. Altuğ, şöyle devam ediyor: "Kamunun bu tarz yapmış olduğu alımları doğru bulmuyoruz. Hazıra konmak olarak görüyoruz. Giden personelin de kamuda daha yararlı olmak için değil daha rahat çalışmak ve nasıl çalışırsa çalışsın güvence sorunu yaşamamak amacıyla gittiğini biliyoruz."

...

Daha düne kadar özelde çalışan şimdinin devlet memurları tercihlerini şöyle açıklıyorlar: "Mesleğinizde çok iyi olsanız bile özelde iş garantisi yok. Beni asla 50 yaşımda çalıştırmazlar. Ama şimdi 65 yaşıma kadar işim garanti. Acil servisten alsalar bile masa başına verirler. Özel sektör insanlara bu garantileri vermediği sürece her yıl böyle kan kaybetmeye devam edecek ve bu yaralarını saracak ne hemşire ne de acil servis görevlisi bulamayacaklar". En başından beri sadece işsiz kalmamak için özel sektörü tercih ettiğini söyleyen teknisyenler "Gidecek yerimiz yok diye şartlarımızı zorlaştırdıkça zorlaştırdılar. Ama gün oldu devran değişti. O kadar çok personel kaybettiler ki önümüzdeki 3-5 sene boyunca özeller kimseyi kapıya koyamayacaklar" diyorlar.

Yetişmiş personelini devlete kaptıran özel hastaneler alarmda

14.07.2007 / Nazlı Topçuoğlu / Haber

"Kaprisli hastalarla uğraşmaktan bıktım. Her an kalkıp sizi şikayet edebilirler. Sürekli diken üstündeyiz. Devlet kapısı başka. İşini yaptıktan sonra kimse gelip de hesap sormaz."

"Gecemiz gündüzümüz yok. Çoğu zaman haftasonu bile çalışıyoruz. Eşime ve çocuğuma daha çok vakit ayırmak istiyorum."

İşte bu sözleri paylaşan binlerce sağlık çalışanı geçen hafta devlet hastanelerine geçmek üzere özel hastanelerdeki görevlerini bıraktı. Hemşirelerden, tıbbi sekreterler ve radyoloji uzmanlarına kadar benzer sebeplerden dolayı 16 bin sağlık personelinin devleti tercih etmesi özel hastanelerde krize neden oldu.

...

Bakanlığın bu konuya çözüm getirebileceğini düşünmediklerini söyleyen Altuğ, "Çözüm bulabilseydi bizim personellerimizi almaz işsiz durumdaki personelle ilgilenirdi" sözleriyle mevcut kadro açıklarına dikkat çekiyor. Altuğ, şöyle devam ediyor: "Kamunun bu tarz yapmış olduğu alımları doğru bulmuyoruz. Hazıra konmak olarak görüyoruz. Giden personelin de kamuda daha yararlı olmak için değil daha rahat çalışmak ve nasıl çalışırsa çalışsın güvence sorunu yaşamamak amacıyla gittiğini biliyoruz."

...

Daha düne kadar özelde çalışan şimdinin devlet memurları tercihlerini şöyle açıklıyorlar: "Mesleğinizde çok iyi olsanız bile özelde iş garantisi yok. Beni asla 50 yaşımda çalıştırmazlar. Ama şimdi 65 yaşıma kadar işim garanti. Acil servisten alsalar bile masa başına verirler. Özel sektör insanlara bu garantileri vermediği sürece her yıl böyle kan kaybetmeye devam edecek ve bu yaralarını saracak ne hemşire ne de acil servis görevlisi bulamayacaklar". En başından beri sadece işsiz kalmamak için özel sektörü tercih ettiğini söyleyen teknisyenler "Gidecek yerimiz yok diye şartlarımızı zorlaştırdıkça zorlaştırdılar. Ama gün oldu devran değişti. O kadar çok personel kaybettiler ki önümüzdeki 3-5 sene boyunca özeller kimseyi kapıya koyamayacaklar" diyorlar.

Sunday, July 1, 2007

Benim de!!!

Diger bir ilginc fikrin babasi ise Ege Cansen:

"Keynesyen muhasebeye göre, "Cari İşlem Açığı = Kamunun Borçlanma Gereksinimi+(Yatırım/ Tasarruf)". Aslında bu bir denklem değil, sadece bir özdeşliktir. Başka bir değişle, kamu ve özel sektörün tasarruf açıklarının cebirsel toplamı, cari işlem açığına eşittir demek, milli gelir muhasebesi açısından doğrudur. Ama cari işlem açığının, bütçe açığı ile tasarruf açığının toplamından meydana geldiğini ispatlamaz. Yani bilimin peşinde olduğu "sebep-sonuç" ilişkisini içermez. Eğer bu özdeşlik bir denklem olsaydı, sebep-sonuç ilişkisini ifade etmiş olacaktı. O zaman da bütçe açığı azaldıkça, cari işlem açığının da azalması gerekirdi. Hálbuki mesela Türkiye’de bütçe açıkları azaldıkça, cari işlem açıkları azalmamış, tam aksine artmıştır. "

Ayni mantiga gore, "butce dengesi = faiz disi acik + faiz" sadece bir ozdesliktir. Butce dengesinin faiz disi acik ile faiz harcamalarin toplamindan meydana geldigini ispatlamaz. Eger bu ozdeslik bir denklem olsaydi, faiz disi acik azalinca butce aciginin da azalmasi gerekirdi. Turkiye ise 1995-2000 arasi faiz disi fazla vermemize ragmen butce acigimiz azalmamis, tam aksine artmistir. O yuzden birakin bu ozdeslik ayaklarini, faiz disi acik versek de bir faydasi yok. Zaten bu dunya fani. Tutune bes bin daha ver, emekli yasini 12'ye dusur. Kredi isteyen var mi sifir faizle Ziraat'tan?

"Hemen denecektir ki, evet böyle olmuştur; ama özel sektörün yatımları artmış ve tasarruf açığı büyümüştür. Bu da doğru değildir. Çünkü son iki yıldır yatırım malları ithalatı azalmış buna mukabil cari işlem açığı artmıştır. "

Sen cok yasa Fenerbahce. Yatirim denince akla yatirim mali ithalati gelir degil mi? Kim bakacak bu sicakta milli gelir rakamlarina? Neymis sabit sermaye yatirimlarinin milli gelire orani 2004'de %18 iken, 2005'de %20, 2006'da %21.3 olmus. Yani ARTMIS ! Kimin umurunda? Yatirim mali ithalati 2004'de 17 milyar iken, 2005'de 20 milyar, 2006'da 23 milyar dolar olmus. Yani ARTMIS! 2001-2006 arasi tasarruflar 17.5'den 16.9'a dusmus (0.6 puan). Yatirimlar 15.1'den 24.8'e cikmis (9.7 puan), 2001'de 2.4 olan cari fazla, 2006;da 7.9 puan cari acik haline gelmis (bozulma 10.3 puan). Bozulmayi yaratan kim? 9.7 puan artan yatirimlar mi, yoksa 0.6 puan azalan tasarruf mu? Ne bicim soru boyle, densiz!

"Bu şartlar altında, "cari işlem açığı, tasarruf noksanından değil, tüketim fazlasından doğmuştur" demek daha doğru olmaz mı?"

Valla dogru olurdu ama gel gor ki "Tasarruf = Gelir - Tuketim" bir ozdesliktir maalesef, denklik degil. Kusura bakma. Hikayenin bundan sonrasini biliyorsunuz.

"Bir iktisat sorusu: Niçin, fakir Çin’in tasarruf oranı, zengin Amerika’dan yüksektir? Tasarruf eğilimi, zenginleştikçe azalır mı? Çin ve Japonya’nın "düşük faiz, yüksek döviz" politikasını bu bağlamda değerlendirin"

Cevabi bilebildiniz mi? Elbette dusuk faiz-yuksek kur. Cunku bir ekonomi tanimlayan tek karakteristik ozelligi faiz ve kurdur. Esasinda faiz ve kur ayni olsa hepimiz birbirime benzeyecegiz. Mesela euro kullanan Avrupa ulkelerinin hepsinin tasarruf orani, yatirim orani, enflasyon, buyume hizi aynidir. Bizim Cin ve Japonya ile tek ve tek bir farkimiz var desem, ne oldugunu bilebilir misiniz? Evet, faiz ve onun belirledigi kur. Onun disinda hic bir fark yok. Efendim? Japonya 1973'e kadar parasinin degerini dusuremezdi, cunku sabit kur rejimimi vardi? Sen sus zindik! Cin, parasinin degerini dusurmedi, dolara bagladi. Dolar 1995-2000 arasi deger kazaninca cin parasi da degerlendi. 2000 sonrasi dolar dusunce cin parasi da deger kaybetti mi diyorsun? Densiz iste, ne olacak?

"Türkiye, niçin cari işlem açığı veriyor diye sorulunca, iktisat hocalarımız, "Çünkü Türk halkı, yeteri kadar tasarruf etmiyor" diyorlar. Söze devam edip, bu yüzden tasarruf açığı oluşuyor, bu açığı kapamak için de yurt dışından başka milletlerin tasarrufları ithal ediliyor deyip, eğer ortada bir sakatlık varsa bunun "suçlusu halktır" demeye getiriyorlar. Bu saçmalıklara inananlar da aynı lafları ayet-i kerime gibi orada burada tekrar ediyor. "

Estafullah hocam, kimin haddine halki suclamak. Dediginiz gibi suclu yuksek faiz dusuk kur politikalari. O yuzden faizleri dusurelim. Mesela %5 nasil? Faizler dusunce bazi densizler bankalara kosup kredi almak isteyebilirler. Tuketim artacaktir, ama muhim degil. Cunku Tasarruf=Gelir-Tuketim denen sey bir denklem olmadigi icin tasarruflar yukselmeye devam eder.

Kur da 1$=3YTL olsun. Bu arada eger enflasyon sebebi ile devaluasyon etkisini kaybederse, o zaman kademe kademe 1$=5YTL, 7YTL, 10 YTL, 20 YTL olarak arttiririz. Ayni 90'larda yaptigimiz gibi. Ahh ne guzel gunlerdi onlar? Kim kimi takip ediyor bilmezdik, bir dolari arttirirdik, bir enflasyonu. Iki basamak, uc basamak derken tam dort basamakli enflasyona gidiyorduk, engelledi o "yüksek faiz-düşük kur" politikasının yarattığı rantı yiyerek semiren bankaların ekonomistleri.

Hem zaten faiz oranlari ile kamu aciklari arasinda bir iliski de yoktur. Bizim koyde hepsini koyun muhtari belirler. Bu ayin rakamlarini acikliyorum, not alin:

Enflasyon: sifir
Dolar: 3 ytl
Faiz: sifir
Tasarruf ve ihracat: cok
Tuketim ve ithalat: az
Buyume: cok yuksek

Benim Bir Fikrim Var

Basinda ilginc yazilar cikiyor. Tekrar tekrar okuyorum, ben bu isin icinden cikamiyorum.

Ilk fikir Asaf Savas Akat'a ait (1, 2, 3). Diyor ki:
  1. "Borç oranı 2006’da Maastrich kriterine uyumlu düzeye geriledi."
  2. Yuksek faiz disi fazla elde etmeyi gerekli kılan koşullar ortadan kalkti.
  3. Zaten faiz-dışı fazla fakirden zengine refah transferi demektir.
  4. Gelin faiz disi fazlayi 2-3 puan dusurelim.
  5. Bir sey olmaz korkmayin. Cunku borcu, geçmiş faiz-dışı açıklar değil geçmiş yüksek faizler tırmandırmistir.
  6. Aslinda kamu borcundaki artışın baştan itibaren esas nedeni de yüksek reel faizlerdir.
  7. O yuzden gelin faizleri de dusurelim. Boylece borclanmanin artmasini da engellemis oluruz.
  8. Bakin. Bir tasla kus katliami yaptik.

Benim sorularim soyle:

  1. Turkiye'de kamu borcu zaten 2001'e kadar %60'in altindaydi. Yani o tarihe kadar Turkiye'nin kamu borcunda sorun yok mu demekti?
  2. Borcun ekonomi uzerindeki agirligini gosteren sey borc/milli gelir orani midir yoksa borcun sermaye piyasasi orani mi? Neden acaba Italya'da borcun milli gelire orani %100'un uzerinde olmasi sorun yaratmiyor da biz de yaratiyor? Yoksa bizim finans sektorumuz onlarinki kadar derin degil mi acaba?
  3. "Borcu yaratan yuksek faizdir" demek, "trenlerin son vagonu olmasin" demeye benzemiyor mu? Eger ortada borc olmasa, odenmesi gereken faiz de olmayacak miydi? Bu isin bir baslangici olmasi gerekmez mi?
  4. Madem tunelin sonundaki isigi bulduk, ben faiz disi fazlanin %6.5;dan sifira inmesini, hatta faiz disi acik vermeyi teklif ediyorum. Bir yandan da faizleri negatif yapalim. Mesela eksi %10. Boylece 10 sene icinde belki borclari da sifirlariz.
  5. Sonsoz: Secim vaadlerini finanse etmek icin "faiz disi fazla" isminde bir "kaynak" bulan muhalefet partilerini takdir etmek lazim. Acaba sadece Turkiye'de mi butce acigi verip borclanmak, kaynak bulmak olarak tarif edilir?

Sabanci Universitesinden Van Rijckhem kamu borcunun sebeplerini arastirmis. Raporuna gore (bakiniz TESEV'in sayfasi) 1990-93 arasinda faizdisi butce milli gelirin %19'u acik vermis. FAIZ DISI ACIK !!! Yani bunun bir de uzerine faiz biniyor. Ikisi icin de borclaniyoruz. Bu donemde reel faiz yuku ise (seignorage dahil) milli gelirin % 3'u. Yani yuksek borcun tohumlari burada atiliyor. Sebep yuksek faiz degil, faiz disi harcama.

  • 1994-95 arasi isler biraz duzeliyor. Derken 1996-98 arasi butce toplam %6 faiz disi acik daha veriyor. Faiz yuku ise %8. Faizler yavas yavas basini kaldiriyor. Biz ise normal harcamalar icin bile borclanmaya devam ediyoruz.
  • Netekim efendim 1999-2002 arasi ektigimizi biciyoruz. Faiz disi fazla toplam %3. Batan bankalarin maliyeti %15. Reel faiz (seignorage dahil) % 29.
  • Eger 1990-99 arasi butce FAIZ DISI ACIK vermeseydi, harcamalar kamu bankalarinda gizlenmeseydi, 2001'e girerken net borcumuz %58 degil %33 olacakti. Bunun uzerine bir de kamu bankalarin %8'lik maliyeti binmeyecekti.
  • O yuzden, bizim trenin son vagonu yok diyenlere, "O ne ki, bizim otobusde de arka koltuk yoktur. Hatta motor da yok. Biz iman gucumuzle gidiyoruz" cevabi verin.

Yuksek Faiz Dusuk Kur

Hepinizin bildigi gibi ulkemizde yuksek faiz dusuk kur politikasi uygulanmaktadir. Faizler yukselince kur duser. Kur dusmusse, sebep faizlerin yukseltilmesidir. Yuksek faiz, dusuk kurun ikiz kardesi gibidir. Turkiye'de her zaman kurlar dusuk, faizler yuksek olmustur.

Asagida reel kur, yillik ort. reel faiz grafigini bulacaksiniz.

reel faiz = (1+uc aylik bono faizi)/reel faiz(1+enflasyon)-1

Meraklisi icin soyleyeyim, 1980-2007 arasi ortalama reel kur endeksi 120 imis. Su anki degeri 148 civarinda. En son grafikte ise reel kur ile faiz oranlari arasindaki iliskiyi goruyorsunuz.

  1. 1985'de liranin degeri tepe noktasina ciktiktan sonra, Ozal'in ihracata yonelik ekonomi politikalarinin bir sonucu olarak 1989'a kadar lira surekli deger kaybetmis. Bu doneme "yuksek faiz-yuksek kur" donemi olarak da bakabiliriz. Cunku tasarruflari arttirmak amaciyla reel faizler %10'lar civarinda seyrediyor.

  2. 1989'da sermaye piyasalari serbestlestiriliyor ve lira 1990'in sonuna kadar kazanmaya deger basliyor. Faizler ise bu donemde reel olarak negatif (dusuk faiz-dusuk kur politikasi mi ???).

  3. 1994 krizi sonrasi 1999'a kadar lira tekrar deger kazaniyor. Bu donemde faizler % 20-25'ler civarinda (nihayet yuksek faiz-dusuk kur'a ulastik. Oh be!).

  4. 2000'de lira deger kazaniyor, faizler ise negatif (hoppola, yine mi dusuk faiz-dusuk kur ???).

  5. 2001 krizi ile birlikte faizler yukseliyor lira deger kaybediyor (bu sefer de yuksek kur-yuksek faiz ???)

  6. 2002 sonrasi lira hizla deger kazaniyor, reel faizler %10 civarina iniyor ama halen yuksek (demek ki yuksek faiz-dusuk kur)



Nerede kalmistik. Tamam, hatirladim. Bir kez daha soyluyorum, kulaginizi iyi acin

  1. Turkiye her zaman yuksek faiz-dusuk kur politikasi uygulamistir.

  2. Faizler yukselince kur duser. Faizler dusunce kur yukselir.

  3. Turk lirasini degerlendiren tek sey yuksek faizdir. O yuzden kuru yukseltmek icin faizler de dusurulmelidir.

Cin

Brezilya'dan sonra simdi de Cin hakkinda bir grafik sunalim.

Cin'in parasinin degerini dusuk tuttugunu cok duymussunuzdur. Ama muhtemelen bunun hakkinda hic bir grafik gormemissinizdir. Zarari yok, kose yazarlarimizin da bildigini zannetmiyorum. Laf aramizda, ben de gecen gun tesadufen karsilastim.

Asagida Cin'de reel kur (sari cizgi) ile ihracatin yillik artisi (kirmizi cizgi) arasindaki iliskiyi goreceksiniz.

Reel kur ile kastedilen Cin'in para biriminin reel degeri aslinda. Yani cizginin yukselmesi, yerel paranin deger kazandigini gosteriyor. Cin parasi, Amerikan dolarina endeksli oldugu icin,1994-98 arasinda dolarin deger kazanmasi ile birlikte Cin'in para birimi de degerlendi. 2001 sonrasi dolarin deger kaybetmesi ile birlikte ise deger kaybetti.



Eger Turkiye icin durum ne diye merak ediyorsaniz, iki grafik var asagida. Birincisi reel kur ihracat iliskisi, ikincisi reel kur ithalat iliskisi. Ayni sekilde sari cizginin yukselmesi, liranin deger kazandigini gosteriyor.